"I've had friends before; the problem is, I have trouble maintaining relationships with my friends. For the most part, I don't want to have to put out the effort it takes to keep friends. I don't want to have to keep calling everyone and finding out what everyone is doing and if they have time for me. I remember friendship used to be more natural than that. I didn't have to beg people for their time. I didn't have to hunt everybody down to know how they're doing, or to tell them how I'm doing. It makes me feel sad to even try having friendships like that. But most importantly, I have a hard time making new friendships because I feel alienated by everyone. I never feel like I fit in or I assume that everyone I meet is going to dislike me the minute we're introduced. I don't know how to stop feeling this way, but I know it's inhibited me from getting to know a lot of people, and prevented nearly everyone from getting to know me."
Nette bakınırken bu yazı çıktı karşıma. Her kelimesine ne kadar katılıyorum anlatamam, o yüzden arkadaşlık konusu üzerine başka birşey yazmama gerek yok. Aşağıda da insanların yazıyla ilgili yorumları var, haklılar sanırım. Bu konuda bir fikri olan?
"You're absolutely right about the time it takes to chase after people. But they're not friends. Friends are people who make the whole deal easy. Friends are people who don't have to be chased, for two reasons, one you enjoy their company, and two they enjoy yours, so there is ZERO effort involved."
"Hey, I feel a lot like you do. Like I can't be bothered with people sometimes, because I don't contact people every day to gossip about meaningless things. I have a friend like that who's constantly berating me for not calling her or texting her, but she certainly wasn't there for me when I went through a break up recently. Maybe that's the reason she wasn't there. But true friends I have come to find don't actually need a reason to be there, they just are. Once you do have a friend that really means something, you'll probably WANT to make the effort without feeling like it's a chore. I feel a lot like you in assuming that people won't like me, or look at me as if I'm not one of them. But hell, I'm not gonna change who I am to suit. You either like me or you don't. And if not? Well, I've not lost anything have I?!!!"
Dina'yı aramam lazım sabah.
The sounds of this small town make my ears hurt
Oh yeah, you caught me. But I caught you one worse
They say, "You want a war? You've got a war."
But who are you fighting for?
The tide's out, the ship's run aground
We drown traitors in shallow water.
I have no idea what your problem is or what crawled up your ass, but please, go drown yourself.
Friday, 7 August 2009
Thursday, 6 August 2009
as she shines fully in the sky, the lady shines in my heart, and in my home
The Moon in Wicca is highly revered. She is a primary Goddess. Through her various phases and faces, the Moon guides us through the mysteries of life. The full Moon is the time when you can ask for your heart's desire.
Wednesday, 5 August 2009
real love. ridiculous, inconvenient, consuming, can't-live-without-each-other love.
400. post'uma hoşgeldiniz. Pek iç açıcı değil ama sanırım.
Evet, garip bir hüzün içindeyim şu an. Hayatta en beklemediğim, straight gördüğüm hanfendi çok aşıkmış başka bir hanfendiye, onu öğrendim bugün, it's definitely a very gay day today. Ondan beklemediğim tek şey bu değildi ayrıca. Sevdiğim insanların üzülmesinden hoşlanmıyorum, sözkonusu insan en kısa zamanda çok çok mutlu olur umarım, çok hak ediyor çünkü, mucklar ve sevgiler ona kocaman.
İnsanın bir insana deli-gibi-aşığım-seni-asla-unutamam muhabbeti yaptıktan 1 yıl sonra aynı muhabbetleri başkasına yapıyor olması nasıl bir şey ya, gerçekten yani. Çok sinirleniyorum böyle şeylere. Ben bir insanla çok çok şey paylaşmışsam, o insan benim için özelse, ona "Seni hiç unutmayacağım, hep yerin ayrı olacak benim için" sözünü vermişsem gelecekte bana çok büyük bir mallık yapmadığı sürece hayatımdan çıksa da, yerine başkaları gelse de hep benim için ayrı kalır o insan. Bu sözü verdiğim az sayıda insana karşı da gerçekten o sözü tutmuşumdur onlar beni çoktan unutmuş, o lafları yeni ufuklara birlikte yelken açtıkları insanlara etmiş olsalar da, o yeni insanların varlığı benim kalbimi kırıyor olsa da. Söz vermenin, aşkın, sevginin boku mu çıktı gerçekten bu kadar? Her karşına çıkan insana edilecek kadar ucuz mu bazı laflar? Yazık gerçekten, çok yazık. Böyle insanların sevgisi hiç olmasın mümkünse hayatımda.
Is love even still alive?
Lovers keep their secrets
Baby, i'm not sure if this is love
and love can make us greedy
baby i don't think that's for us
It's not for me to be
Lovers keep their distance
Maybe they don't like what they see
and love can make us jealous
Baby there's no right for me to be
It's not for me to see
If we give in
Maybe we'll be like them
I don't want this sadness to be ours
Baby there's no pressure on you
Evet, garip bir hüzün içindeyim şu an. Hayatta en beklemediğim, straight gördüğüm hanfendi çok aşıkmış başka bir hanfendiye, onu öğrendim bugün, it's definitely a very gay day today. Ondan beklemediğim tek şey bu değildi ayrıca. Sevdiğim insanların üzülmesinden hoşlanmıyorum, sözkonusu insan en kısa zamanda çok çok mutlu olur umarım, çok hak ediyor çünkü, mucklar ve sevgiler ona kocaman.
İnsanın bir insana deli-gibi-aşığım-seni-asla-unutamam muhabbeti yaptıktan 1 yıl sonra aynı muhabbetleri başkasına yapıyor olması nasıl bir şey ya, gerçekten yani. Çok sinirleniyorum böyle şeylere. Ben bir insanla çok çok şey paylaşmışsam, o insan benim için özelse, ona "Seni hiç unutmayacağım, hep yerin ayrı olacak benim için" sözünü vermişsem gelecekte bana çok büyük bir mallık yapmadığı sürece hayatımdan çıksa da, yerine başkaları gelse de hep benim için ayrı kalır o insan. Bu sözü verdiğim az sayıda insana karşı da gerçekten o sözü tutmuşumdur onlar beni çoktan unutmuş, o lafları yeni ufuklara birlikte yelken açtıkları insanlara etmiş olsalar da, o yeni insanların varlığı benim kalbimi kırıyor olsa da. Söz vermenin, aşkın, sevginin boku mu çıktı gerçekten bu kadar? Her karşına çıkan insana edilecek kadar ucuz mu bazı laflar? Yazık gerçekten, çok yazık. Böyle insanların sevgisi hiç olmasın mümkünse hayatımda.
Is love even still alive?
Lovers keep their secrets
Baby, i'm not sure if this is love
and love can make us greedy
baby i don't think that's for us
It's not for me to be
Lovers keep their distance
Maybe they don't like what they see
and love can make us jealous
Baby there's no right for me to be
It's not for me to see
If we give in
Maybe we'll be like them
I don't want this sadness to be ours
Baby there's no pressure on you
dark sisters join my night flight
Reading Festivali'ne az kaldı, mutlu ve heyecanlıyım. İngiltere'ye dönmeme 2 hafta, okulun başlamasına ise 1,5 ay var ama felaket bir yeni-öğretim-yılı heyecanı sardı beni. Başlasa keşke hemen. Bu sene kendimi gayet derslere verip Current Affairs ve Pagan Society'lerinin tüm toplantılarına katılmayı planlıyorum. LGBT Society toplantılarına da katılsam iyi olur aslında, wasted bir halde sadece partilerine katılmak yok artık!! Ayrıca okula yeni başlayanları Heathrow'dan karşılamak için gönüllülüğe başvurdum bugün, ilginç olabilir.
Pagan Society ve Wiccan ritüelleri. Yaşasın.

Pagan Society ve Wiccan ritüelleri. Yaşasın.

Fotoda görmekte olduğunuz sağda camı açık olan evin alt katına taşınıyorum. Sokağın adı All Saints. Yaşasın tek başına yaşamak modundaydım önce ama yok council kaydını yaptır, yok ADSL başvurusu yap bilmemne diye bütün sorumluluklar birden karşıma çıkınca gözüm korktu biraz. Keşke annemle yaşasam hepsini o halletse. Bir de 2 hafta sonra eve gidiyor olmam ve daha bir yatak bile almamış olmam gerçeği var. Bu sene Kent Uni'de son yılım olduğu için alacağım her türlü mobilyayı 1 yıl bile kullanmadan atmak zorunda kalacağım. Aşırı yüksek mobilya fiyatlarını kınıyorum bu yüzden.
Monday, 3 August 2009
this party-arty insane

Dünyada en beklemediğim sitede en beklemediğim insanla karşılaştım, hala garipsiyorum. Eğer "üstün güç" tarzı birşey varsa başımızda, gerçekten ilginç bir mizah anlayışı olmalı kendisinin.
Effexor yoksunluk belirtileri dayanılmaz hale geldiler bugün, minicik bir doz almak zorunda kaldım o yüzden az önce. Bir an önce bıraksam da yeni ilacıma başlasam istiyorum ama.
Ekim'de Paris'e gitme planlarım oluştu yine. Paris'i özledim, Rue de Rivoli üzerinde küçük bir apartmanda yaşamayı İngiltere'de yaşamaya her şekilde tercih ederim.

Clausewitz'in trinity'sinin Irak ve Afganistan'daki savaşlarda geçerli olup olmadığıyla ilgili essay'ime başlamış bulunuyorum bugün, 1 haftam var bitirmek için. God I hate writing essays.
Sunday, 2 August 2009
it's not fair, i think you're really mean
Çok zamandır yazmıyor olduğumu fark ettim. Bilmiyorum, kimin için ne yazıyorum, neden yazıyorum, yazdıklarım benim ya da başkaları için birşeyleri değiştiriyor mu? Rahatlıyor muyum falan? Bir cevap bulamadım bu soruya, öylesine yine yazıyorum.
Gender Studies için master'a kadar bekleyebilirim, zaten 1 yılım kaldı, ama Politics and IR okuyor olmak içimi sıkmaya başladı bu aralar. Neden Creative Writing ya da Journalism okumuyorum diyorum kendi kendime. Journalism olabilir aslında evet, ama Creative Writing bilemiyorum. Yaratıcılık seviyem buraya yazdıklarımdan ibaret değil, alakası bile yok hatta, fazlasıyla yetenekli olabilirim o konuda. Ama yazdığım birşeyi başkasına asla gösteremem eğer işin içine kurgu girerse, çok eminim. Kendi ismimi altına koyarak gösteremem en azından. Sadece kendimi tatmin etmek için aylarca uğraşıp yazmak saçma mı?
Lisa gitti bu sabah, sıkıldım birden. Yalnızlığımı çok sevmeme rağmen o yokken sıkılıyor olmam garip mi?
Pek dışarı çıkacağımı sanmıyorum İngiltere'ye dönene kadar, İzmir'deki her türlü ortam ve insandan aşırı sıkıldım. Yeni birileriyle yeni bir yerlere gitmek istiyorum, var mı öyle birşey?
Laptopum sapıttığı için bugün yeni bir netbook aldım kendime. Hafif ve minik ötesi, aşırı cici birşey. Bayıldım. Diğer yandan Sony Vaio laptopum sadece 3 yıllık olmasına rağmen son 1 yılda aynı ekran arızasını 2. kez yaşıyor, Vaio servisine yollamamaya karar verdim bu kez, hem tamir etmeleri 1 ay sürüyor hem de garanti bitmişse fiyatları oha ötesi. Neymiş, tipi güzel diye Sony Vaio alınmamalıymış.
3 haftam kaldı, yazmam gereken 3 essay var. Meşgul olacağım sanırım bu 3 hafta, şaşırtıcı ama gayet mutluyum bu yüzden. Fazla boş vakit iyi gelmiyor bana.
Effexor olmadan geçen 2. günüm, biraz kafamı-sağa-çeviriyorum-ama-beynim-sanki-10-saniye-sonra-takip-ediyor hissi ve titreme/bayılma-isteği karışımı birşeyler içindeyim. 2 yıl boyunca gayet yüksek dozlarda ilaç kullandıktan sonra normal insanlar gibi hayatta arada sırada canımı sıkan şeyler olabileceği ve bunlarla baş etmem gerektiği gerçeğine alışmam zaman alabilir gibi biraz.
Tamamen kendime odaklanmam sanırım en mantıklısı, hayatımdaki her insanın -pardon D ve D, siz kalıcısınız- geçici olduğunu ve 1-2 istisna dışında hiçbirinin beni asla doğru düzgün tanımayacağını, dolayısıyla kimsenin yanımda olacağına güvenmemem gerektiğini kabullenmem de iyi olur bu arada. E, nasıl yapıyordun acaba sen bunu? Odanda günlerce oturup mutlu olabilen bir insan oldun yıllarca, şu an nerede ne yapıyorsun bilemiyorum ama kıskanıyorum o halini.
Gender Studies için master'a kadar bekleyebilirim, zaten 1 yılım kaldı, ama Politics and IR okuyor olmak içimi sıkmaya başladı bu aralar. Neden Creative Writing ya da Journalism okumuyorum diyorum kendi kendime. Journalism olabilir aslında evet, ama Creative Writing bilemiyorum. Yaratıcılık seviyem buraya yazdıklarımdan ibaret değil, alakası bile yok hatta, fazlasıyla yetenekli olabilirim o konuda. Ama yazdığım birşeyi başkasına asla gösteremem eğer işin içine kurgu girerse, çok eminim. Kendi ismimi altına koyarak gösteremem en azından. Sadece kendimi tatmin etmek için aylarca uğraşıp yazmak saçma mı?
Lisa gitti bu sabah, sıkıldım birden. Yalnızlığımı çok sevmeme rağmen o yokken sıkılıyor olmam garip mi?
Pek dışarı çıkacağımı sanmıyorum İngiltere'ye dönene kadar, İzmir'deki her türlü ortam ve insandan aşırı sıkıldım. Yeni birileriyle yeni bir yerlere gitmek istiyorum, var mı öyle birşey?
Laptopum sapıttığı için bugün yeni bir netbook aldım kendime. Hafif ve minik ötesi, aşırı cici birşey. Bayıldım. Diğer yandan Sony Vaio laptopum sadece 3 yıllık olmasına rağmen son 1 yılda aynı ekran arızasını 2. kez yaşıyor, Vaio servisine yollamamaya karar verdim bu kez, hem tamir etmeleri 1 ay sürüyor hem de garanti bitmişse fiyatları oha ötesi. Neymiş, tipi güzel diye Sony Vaio alınmamalıymış.
3 haftam kaldı, yazmam gereken 3 essay var. Meşgul olacağım sanırım bu 3 hafta, şaşırtıcı ama gayet mutluyum bu yüzden. Fazla boş vakit iyi gelmiyor bana.
Effexor olmadan geçen 2. günüm, biraz kafamı-sağa-çeviriyorum-ama-beynim-sanki-10-saniye-sonra-takip-ediyor hissi ve titreme/bayılma-isteği karışımı birşeyler içindeyim. 2 yıl boyunca gayet yüksek dozlarda ilaç kullandıktan sonra normal insanlar gibi hayatta arada sırada canımı sıkan şeyler olabileceği ve bunlarla baş etmem gerektiği gerçeğine alışmam zaman alabilir gibi biraz.
Tamamen kendime odaklanmam sanırım en mantıklısı, hayatımdaki her insanın -pardon D ve D, siz kalıcısınız- geçici olduğunu ve 1-2 istisna dışında hiçbirinin beni asla doğru düzgün tanımayacağını, dolayısıyla kimsenin yanımda olacağına güvenmemem gerektiğini kabullenmem de iyi olur bu arada. E, nasıl yapıyordun acaba sen bunu? Odanda günlerce oturup mutlu olabilen bir insan oldun yıllarca, şu an nerede ne yapıyorsun bilemiyorum ama kıskanıyorum o halini.
Sunday, 19 July 2009
not 19 forever
Boş vaktim pek bol bugünlerde, o yüzden saçma flash oyunlarıyla bozdum kafayı.
The Idiot Test IQ testi gibi bir nevi. Eğlenceli birşey, sadece size söyleneni yapmanız gerekiyor.
Crimson Room ise çok daha komplike. Bir odada kilitli kaldınız ve kurtulmaya çalışıyorsunuz. Sağa sola tıklayarak, çekmeceleri dolapları bilmemneleri açarak işinize yarayacak nesneler topluyorsunuz. Kolay gibi geliyor ama 1 saat falan sürdü benim odadan çıkabilmem. Kafa yedirtici birşey kesinlikle, tavsiye ederim ama. Sitede oyunun daha zor versiyonları da var.
Teenager oluşumun son dakikaları. Aklıma The Courteeners'ın Not 19 Forever'ı takıldı. Kendime gelsin bu şarkı.
You’re not nineteen forever, pull yourself together
I know it seems strange but things, they change
Older woman and ever so slightly younger man
God bless the band, they’re doing all they can
Dün geceden ve bu sabahki paniğimden sonra kesinlikle kendime söylemem gerekiyor artık bunu: You're not 19 forever, pull yourself together.
The Idiot Test IQ testi gibi bir nevi. Eğlenceli birşey, sadece size söyleneni yapmanız gerekiyor.
Crimson Room ise çok daha komplike. Bir odada kilitli kaldınız ve kurtulmaya çalışıyorsunuz. Sağa sola tıklayarak, çekmeceleri dolapları bilmemneleri açarak işinize yarayacak nesneler topluyorsunuz. Kolay gibi geliyor ama 1 saat falan sürdü benim odadan çıkabilmem. Kafa yedirtici birşey kesinlikle, tavsiye ederim ama. Sitede oyunun daha zor versiyonları da var.
Teenager oluşumun son dakikaları. Aklıma The Courteeners'ın Not 19 Forever'ı takıldı. Kendime gelsin bu şarkı.
You’re not nineteen forever, pull yourself together
I know it seems strange but things, they change
Older woman and ever so slightly younger man
God bless the band, they’re doing all they can
Dün geceden ve bu sabahki paniğimden sonra kesinlikle kendime söylemem gerekiyor artık bunu: You're not 19 forever, pull yourself together.
Saturday, 18 July 2009
i got a feeling that tonight's gonna be a good night
Tonight's the night
Let's live it up
I got my money
Let's spend it up
Lindsay'in çıplak fotosunu buldum ama kimseyle paylaşmak istemediğim için buraya koymuyorum. Buzlu viskimle oturmuş dışarı çıkma saatinin gelmesini bekliyorum. Pazartesi doğumgünüm, 21'e giriyorum, soranlara hala 20 diyorum ama. 19 diyemeyecek miyim artık gerçekten? Bu gece güzel olsun, malum kişiyi görmeyeyim lütfen. Lisa geliyor Pazartesi.
Let's live it up
I got my money
Let's spend it up
Lindsay'in çıplak fotosunu buldum ama kimseyle paylaşmak istemediğim için buraya koymuyorum. Buzlu viskimle oturmuş dışarı çıkma saatinin gelmesini bekliyorum. Pazartesi doğumgünüm, 21'e giriyorum, soranlara hala 20 diyorum ama. 19 diyemeyecek miyim artık gerçekten? Bu gece güzel olsun, malum kişiyi görmeyeyim lütfen. Lisa geliyor Pazartesi.
Monday, 13 July 2009
days before you came, freezing cold and empty

Doğumgünümde bana Xena DVD seti alması için bir arkadaşımı ikna etmiş bulunuyorum. 2-3 aydır tanıdığım birinin bana 200 TL'lik hediye alacak kadar beni sevdiğini düşünmek mutluluk verici.
Bugün Facebook listemdeki birinin status update'ine takıldı gözüm. "Dünyadaki en mutlu insanım vs vs ilahi bir güç olmalı kesin çünkü hayatımın kadınının her özelliğiyle karşıma çıkmasının başka bir açıklaması olamaz" konseptli birşeydi. Sarkastik tarafım "2 ay sonra da o lafı edebilecek misin acaba" diye düşünürken romantik yönüm ise buna inanabilmek istiyor. Var mı gerçekten böyle birşey? Soulmate, the one ya da her ne demek istiyorsanız, herkes için kusursuz olan birisi var mı? Yoksa her zaman aslında yalnız olacak ve yalnız mı öleceğiz? Soulmate denen şey yoksa yaşamamızın anlamı ya da nedeni ne ki? Çevremde varlığından çok yokluğuna dair örneklere rastlasam da gerçek aşka felaket derece inanıyorum hala. Or maybe it's just wishful thinking.
Eğer bahsi geçen ilahi güç soulmate'imi karşıma çıkaracaksa mümkünse Lucy Lawless tipinde olsun kendisi.
"If the people we love are stolen from us, the way to have them live on is to never stop loving them. Buildings burn, people die, but real love is forever." **Seni çok özlüyorum hala ama bunu sana hiç söylemeyeceğim.
Bugün Facebook listemdeki birinin status update'ine takıldı gözüm. "Dünyadaki en mutlu insanım vs vs ilahi bir güç olmalı kesin çünkü hayatımın kadınının her özelliğiyle karşıma çıkmasının başka bir açıklaması olamaz" konseptli birşeydi. Sarkastik tarafım "2 ay sonra da o lafı edebilecek misin acaba" diye düşünürken romantik yönüm ise buna inanabilmek istiyor. Var mı gerçekten böyle birşey? Soulmate, the one ya da her ne demek istiyorsanız, herkes için kusursuz olan birisi var mı? Yoksa her zaman aslında yalnız olacak ve yalnız mı öleceğiz? Soulmate denen şey yoksa yaşamamızın anlamı ya da nedeni ne ki? Çevremde varlığından çok yokluğuna dair örneklere rastlasam da gerçek aşka felaket derece inanıyorum hala. Or maybe it's just wishful thinking.
Eğer bahsi geçen ilahi güç soulmate'imi karşıma çıkaracaksa mümkünse Lucy Lawless tipinde olsun kendisi.
"If the people we love are stolen from us, the way to have them live on is to never stop loving them. Buildings burn, people die, but real love is forever." **Seni çok özlüyorum hala ama bunu sana hiç söylemeyeceğim.
Saturday, 11 July 2009
indie sux, hardline sux, emo sux, you suck!!
Is it possible to unfriend someone to death? Because I sure would like to.

1 aydır the Hangover Türkiye'ye gelsin ve yeniden izleyeyim diye bekliyordum, dün geldi sonunda. Bu kadar yerlerde yatmamıştım daha önce hiç bir filmde, tavsiye ederim. Ama faggot kelimesini şapşal, fuck off'u da basın gidin diye çevirmeleri beni benden aldı. Trafikte, futbol maçlarında birbirinin anasına küfreden Türk toplumu ibne ya da siktir git denince offensive bulacak değil herhalde. Komik.
İngiltere'den aldığım duyumlara göre Sacha Baron Cohen'ın yeni filmi Bruno (Brüno?) da komik ötesiymiş. Türkiye gösterim tarihi 14 Ağustos.
Dün 1 saatte otomatik vitesli araba kullanmayı öğrendim tamamen, sadece İngiltere'ye gidip trafik kurallarını öğrenmem ve ordaki trafiğe alışmam kaldı ehliyet almam için. Otomatik vites gibi mega eğlenceli birşey varken insanlar neden manuel vites kullanıyor hala bilmiyorum.
Rachelle LeFevre yeni takıntım. Bilmeyenler için Twilight'daki Victoria oluyor kendisi. Önceki hayatımda celebrity stalker falandım bence ben, eminim. Ayrıca kızıllara tapıyorum.

Çeşme'ye gidiyorum birazdan, akşam Otto Alaçatı'da Crazy P'ye gidecek olan var mı? Alaçatı'yı, Çeşme'yi, İzmir'i seviyorum.
En straight, en tiki kızlar bile convert edilebiliyormuş ayrıca İzmir'de, öyle duydum ben :) Z'ye öpücük kocaman.
In this town all streets lead to sea
All girls and boys leave by A.M. 3
In this town all the rooftops glimmer
In this town all the rooftops glimmer
All the engines stop and you hear the silence of your lover
In this town we have no sympathy
We have no sympathy
Subscribe to:
Posts (Atom)