Monday, 19 November 2007

i no longer hear the music

Eğer bir şarkının sözleri o anki ruh halime çok uyuyorsa, sözlerine bakmadan dinleyemem o şarkıyı. İşte o yüzden The Libertines-Music When The Lights Go Out çalarken sözlüğü açmıştım. Sonra nickini gördüm sol frame'de. Eğer birinin başlığına gün içinde 20-30dan fazla entry girilmişse, kötü birşey olmuştur genelde. "Yoksa..? Hayır ya, sanmam" düşüncesi kafamdan bir saniyeden kısa bir sürede hızla geçerken sayfa açıldı. Öldüğünü öğrendim. Yakından tanımadığım, sadece yıllar önce sözlük'te 2-3 kere mesajlaşmış olduğum bir insanın artık ölü olduğunu bilmek ne kadar da acayip bir hismiş meğer. Adını bile bilmiyordum. Daha önce 2 kere denediğini, senin de benim gibi İstanbul'a taşınan bir İzmirli olduğunu, belki kimi zamanlar Acıbadem'de sokakta yanımdan geçiyor olduğunu, yine benim gibi alkol sorunları yaşadığını, adının Ayça olduğunu bilmiyordum; dün gece sen 3. denemende sonunda amacına ulaşana kadar. Vapurda sigara içmek için arka tarafa gitmişsin, telefonla konuşuyor ve ağlıyormuşsun; ben de hep öyle yapardım Alsancak-Karşıyaka vapurunda gece eve dönerken. Mutsuz şarkılar dinler, saçma salak dertlerimi inadına büyütür, platonik aşklarım için ağlardım. Sonra eve gider, bütün gece ağlaya ağlaya içerdim Msn başında. Keşke sen de öyle yapsaymışsın. Çantanı ve iPod'unu yere bırakıp denize atmasaymışsın kendini keşke. Kiminle neler konuştun o son telefon görüşmende, neden hiç kimse atlayıp seni kurtarmadı, ya da bu kadar dayanılmaz hale gelen neydi bilmiyorum. Belki bilseydim, sana sözlük'te "yazdığını beğendim"'den başka şeyler söylerdim zamanında. Yapmadığım için, hiç kimse yapmadığı için gerçekten çok üzgünüm. Umarım kaçtığın şey peşini bırakmıştır sonunda.

is it cruel or kind
not to speak my mind
and to lie to you
rather than hurt you?
well, i'll confess all of my sins
after several large gins,
but still i'll hide from you
and hide what's inside from you

and alarm bells ring
when you say your heart still sings
when you're with me
oh won't you please forgive me

i no longer hear the music
oh no no no no no

and all the memories of the pubs and the clubs
and the drugs and the tubs
we shared together
will stay with me forever

but all the highs and the lows
and the tos and the fros
they left me dizzy
oh won't you please forgive me

but i no longer hear the music
oh no no no no no

well i no longer hear the music when the lights go out
love goes cold in the shades of doubt
the strange face in my mind is all too clear
music when the lights come on
the girl i thought i knew has gone
and with her my heart it disappeared

i no longer hear the music

Sunday, 18 November 2007

are you the one?

"It's only just a crush, it'll go away
It's just like all the others it'll go away"
Or maybe this is danger and he just don't know
You pray it all away but it continues to grow

Then he walked up and told her, thinking maybe it'd pass
And they talked and looked away a lot, doing the dance
Her hand brushed up against his, she left it there
Told him how she felt and then they locked in a stare

They took a step back, thought about it, what should they do?
Cause there's always repercussions when you're dating in school
But their lips met, and reservations started to pass
Whether this was just an evening or a thing that would last

Either way he wanted her and this was bad
Wanted to do things to her, it was making him crazy
Now a little crush turned into a like
And now he wants to grab her by the hair and tell her

"I want to hold you close
Skin pressed against me tight
Lie still, and close your eyes girl
So lovely, it feels so right

I want to hold you close
Soft breasts, beating heart
As I whisper in your ear
I wanna fucking tear you apart"

spoilt rich boys

Sanırım kusursuz erkek tipimi yaratmamı isteselerdi, aynen aşağıdaki gibi olurdu. Oha'dan başka yorumda bulunamıyorum James için.

Evet, tabii ki gay.
Neden öte yakışıklı olan bütün erkekler ya one night stand defteri tutan garip varlıklar ya da gay oluyorlar? Neden Seth Cohen gibi Spiderman maskesi takıp kız arkadaşlarını yağmurun altında öpmüyorlar ya da kavga edince Boyz II Men dinleyip yorganın altında ağlamıyorlar? Neden yengeç burcuyum? Neden gece gece oturup böyle şeyleri irdeleme zorunluluğu hissediyorum?
Note to self: KABULLEN ARTIK İPEKÇİM.

Friday, 16 November 2007

Love-aholics Anonymous

Sevgi bağımlılığı, tüm kötü alışkanlık ve bağımlılıklar arasında en tehlikeli olanıdır. En çok tercih edilen uyuşturucu olan sevginin pek sevgili bağımlıları, alkol ya da uyuşturucunun aksine bağımlı olduklarının farkına bile varmazlar çoğu zaman. İşte en dandik kısmı budur sevgili okuyucular. Peki o zaman sevgi bağımlısı olduğumuzu nasıl anlayacağız? Bu konuda ne yapmamız gerekiyor?

Sevgi bağımlısı olduğunuz ihtimali üzerinde duruyorsanız, önce ne çeşit bir bağımlı olduğunuza karar vermelisiniz.
Bağımlı sevgi bağımlıları: Adı her ne kadar garip olsa da, bağımlı kişilik bozukluğuna yatkın insanları kapsayan gruptur bu. Bu kişiler, herhangi bir insana bağımlı olmadan hayatlarını sürdüremezler. Birini seçer ve onu hayatlarının en önemli nesnesi haline getirirler. Karşılığında onlara bok gibi davranıyor olsa bile o kişiyi mutlu etmeye çalışıp dururlarsa, terk edilmeyeceklerine inanırlar.
Takıntılı sevgi bağımlıları: Anlaşıldığı üzere obsesif kişiliklerdir. Takıntılarının nesnesi haline getirdikleri kişi ne kadar bencil/soğuk/sevgisiz/birlikte olması imkansız/dengesiz/bağlanmaktan korkan/ruh hastası olursa olsun, yine de peşini bırakamazlar.

Kaçanı kovalama bağımlıları: Duygularına karşılık vermeyen kişileri takıntı haline getiren gruptur. Normalde büyük ihtimalle ilgi bile duymayacakları, ya da sadece hoşlanıyor olacakları bir kişi onlara karşı ilgisiz olduğunda; onu gözlerinde büyütür ve aşık olduklarını zannederler. Bunu karşılarındakine belli edebilir ya da sessizce çaktırmadan acı çekebilirler. Bol bol hayal kurarlar, gerçeği hoşlarına gidecek şekilde manipüle edip sevildiklerine bile kendilerini inandırırlar bazen.
Bağlanma özürlü bağımlılar: Bunlar tüm sevgi bağımlıları içinde bağımlı olduğuna dair en ufak bir fikri bile olmayan tek gruptur. O kadar duygusuz görünürler ki, bu bağımlılıkları dışarıdan da fark edilmez. Birlikte oldukları kişiyi kendilerine fazla yaklaştırdıklarını düşündüklerinde ya da ilişki ciddiye binmeye başladığında öyle bir korku duyarlar ki, ilişkiyi en kısa zamanda sabote edip hızla kaçmaya ihtiyaç duyarlar. Aslında sevilme bağımlısı olup neden böyle ters bir davranış benimsediklerini henüz İsviçreli bilimadamları bile anlayabilmiş değildir.
Romantizm bağımlıları: Bu kişiler tek değil, aynı anda birden fazla kişiye bağımlıdırlar. Bağımlılıkları kişiye değil, o kişiye aşık olmanın verdiği hisse yöneliktir. İlişkileri genellikle kısa süreli (hatta tek günlük) ve yüzeyseldir. Buna rağmen yine de partnerlerine bağlanırlar ve ona önem verirler. Birden fazla kişiye aynı anda parça parça aşık olmak şeklinde özetlenebilen bir durumdur. Tek bir kişiye tümüyle bağlanmaktan kaçınma amacı taşır.

Sizin de tahmin etmiş olabileceğiniz gibi sevgi bağımlıları genelde birbirlerini bulur ve birlikte olurlar. Bu bağımlılık konusunda neler yapılabileceği konusunda ise malesef bugüne kadar herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır. Yani kısacası bilmiyorum ne yapmanız gerektiğini, kendinizi olduğunuz gibi kabullenip öyle yaşayıp gideceksiniz artık, daha çok ağlayıp üzüleceksiniz yani sevgili sevgi bağımlısı okuyucular. Hadi şimdi gidin.

Wednesday, 14 November 2007

i wear my sunglasses at night

It's what I do best. I obsess over people. I'm an obsessor. An obsessive person. Whatever you wanna call me. I have this habit. I collect people. I'm a collector. In a crowd of people, I spot the ones who have the spark. I feel that spark, and I go after him. I let him in. I let him grow in me. He becomes everything. He becomes my latest obsession. Then comes the moment when he realizes and freaks out. He runs away and I'm not willing to chase after him. It ends before it even begins. I mourn his loss and I'm out hunting again, for another Saturday night love. I drink myself dry and go out. I walk into the crowd and I feel the spark once again. He's somewhere in the crowd.

It's not good for me. But I don't wanna lose it either. After all, it's what I do best.

Monday, 12 November 2007

come and fly away with me tonight

Sabah 8de uyumak moral bozucu birşey. Uyurken havanın aydınlanmış olması, daha doğrusu.
Bundan daha moral bozucu olan tek şey ise, uyandığımda havanın çoktan kararmış olması. Son günlerde 8de uyuyup akşam 6da uyanmak gibi bir rutini benimsedim. Normale döndürmek istiyorum, fakat başaramıyorum.

My Brightest Diamond dinliyorum hep bugünlerde. Çok hüzünlü ama huzurlu geliyor aynı zamanda.

Why does it hurt more to recall your good side
I always went to you for advice
You were a wise one then
When I think about you in that time
It's harder to hate you then

But sometimes I want to hate you as the bad guy
But I want you the good and the bad guy

Friday, 9 November 2007

crashing the party with Lo-Fi-FNK

Çok fazla mutluyum bugün. O kadar heyecanlıyım ki midem sıkışıyor, yerimde duramıyorum, böyle bir acayip oldum. 7 saat sonra konser.

Boylife. Being young for too long. Citylife.
"So come on boy, just take us home to the city, that's where we belong."
Seriously. It's Lo-Fi-FNK you guyss!!!!!!!

Thursday, 8 November 2007

i dig music

The only true currency in this bankrupt world is what you share with someone else when you're uncool.

It's the only thing that counts. Why live if you're never gonna make a difference in anyone's life?

Wednesday, 7 November 2007

computer camp love

Computer camp love. Computer heat love. Online romance. Falling for someone's words and thoughts. Is it for real? Hell yes, it's way more hardcore than the real-life version.

-i ran into her on computer camp, was 1984, not sure. i had my commodore 64, had to score.
-not with a dirty tramp
-she’s not a tramp, her name is judy.
-that’s a nice name.
-yeah she’s a nice girl.
-tell me more, was it love at first sight?
-that’s right, this was god giving grace with a face you could praise.
-tell me more, did you put up a fight?
-i don't think so..

Sunday, 4 November 2007

uyku-uyanıklık arası düşünceler 3

24 Ocak 2003. Alsancak. Kıbrıs Şehitleri. 1448 Sokak. Merdivenler. Karanlık. Kış. 3 şişe. Köpeköldüren. 4 kişi. L&M. 3 kişi daha. Kavga. Korku. Tekrar 4 kişi. Minoset. Daha fazla köpeköldüren. Taksi. Yanındayım. Karamel. Polo Sport kokusu. Fuar. 26 Ağustos Kapısı. Konser. Tek başıma. Bekliyorum.

Ruh eşim geldi sonra. İçerdeyken onunla karşılıklı oturup yerde, alınlarımızı birbirimizinkine dayamıştık. Dakikalarca durmuştuk birbirimizin ensesini, saçlarını okşayarak. Birkaç saat sonra, dışardaydım. Herkes gitmişti. Ağlıyordum. Ruh eşim geldi sonra. "Neden ağlıyorsun?" dedi. "Herkes gitti, tek başıma kaldım onun için" dedim. "Ama saat gece 1 oldu, gitmek zorundaydılar İpekçim" dedi bana. Ayağa kalktı, elini uzattı, tuttum. Yürüdük bir süre. Arka Sokak'ın ordaki merdivenlerin önünde durduk. Siyah saçlı bir kız ve kumral bir çocuk oturuyorlardı. Çocuk kızın ağzından bir poşet toz Nescafe ikisi bir arada döküp ona bir şişe su uzattı. Kız suyu içti, Nescafelerin bir kısmı üstüne döküldü. Ağlamış gibiydi. Pişmanlıkla ve sahip olamamışlıkla baktı çocuğun yüzüne. Çocuk o bakışları hiç görmedi. Yıllar sonra o an, ikisinin de geri dönebilmeyi deli gibi dileyecekleri anlardan biri olacaktı.

Ruh eşime döndüm. Pişmanlıkla ve sahip olamamışlıkla baktım yüzüne. "Onlara söylememiz lazım" dedim, "Söylemezsek hiç bir zaman bilemeyecekler". "Hadi İpekçim" dedi ruh eşim, "evine bırakayım seni". İstemeden uzaklaştık. Kız ve çocuk hiç bilmediler.

come out upon my seas,
cursed missed opportunities

you are my home, where i wanted to go
and nothing else compares