Sunday 4 November 2007

uyku-uyanıklık arası düşünceler 3

24 Ocak 2003. Alsancak. Kıbrıs Şehitleri. 1448 Sokak. Merdivenler. Karanlık. Kış. 3 şişe. Köpeköldüren. 4 kişi. L&M. 3 kişi daha. Kavga. Korku. Tekrar 4 kişi. Minoset. Daha fazla köpeköldüren. Taksi. Yanındayım. Karamel. Polo Sport kokusu. Fuar. 26 Ağustos Kapısı. Konser. Tek başıma. Bekliyorum.

Ruh eşim geldi sonra. İçerdeyken onunla karşılıklı oturup yerde, alınlarımızı birbirimizinkine dayamıştık. Dakikalarca durmuştuk birbirimizin ensesini, saçlarını okşayarak. Birkaç saat sonra, dışardaydım. Herkes gitmişti. Ağlıyordum. Ruh eşim geldi sonra. "Neden ağlıyorsun?" dedi. "Herkes gitti, tek başıma kaldım onun için" dedim. "Ama saat gece 1 oldu, gitmek zorundaydılar İpekçim" dedi bana. Ayağa kalktı, elini uzattı, tuttum. Yürüdük bir süre. Arka Sokak'ın ordaki merdivenlerin önünde durduk. Siyah saçlı bir kız ve kumral bir çocuk oturuyorlardı. Çocuk kızın ağzından bir poşet toz Nescafe ikisi bir arada döküp ona bir şişe su uzattı. Kız suyu içti, Nescafelerin bir kısmı üstüne döküldü. Ağlamış gibiydi. Pişmanlıkla ve sahip olamamışlıkla baktı çocuğun yüzüne. Çocuk o bakışları hiç görmedi. Yıllar sonra o an, ikisinin de geri dönebilmeyi deli gibi dileyecekleri anlardan biri olacaktı.

Ruh eşime döndüm. Pişmanlıkla ve sahip olamamışlıkla baktım yüzüne. "Onlara söylememiz lazım" dedim, "Söylemezsek hiç bir zaman bilemeyecekler". "Hadi İpekçim" dedi ruh eşim, "evine bırakayım seni". İstemeden uzaklaştık. Kız ve çocuk hiç bilmediler.

come out upon my seas,
cursed missed opportunities

you are my home, where i wanted to go
and nothing else compares

2 comments:

ilke said...

Bu "uyku-uyanıklık arası düşünceler" serisini hiç beğenmiyorum. Çok fazla gotik hatta küçük iskender geliyor. :)

zerofeelings said...

Bir süredir çoğunlukla öyle hissediyorum kendimi. Haftamın 6 günü Pazar sanki.