Friday, 13 July 2012

you take me back there

Haftaya D ve ben doğumgünümü kutlamak için Belçika'ya gidiyoruz. Göreceğimiz yerlerden, yemek yiyeceğimiz mekanlara kadar her şey ayarlandı. Ama içimde bu gezinin gerçek olamayacak kadar güzel olduğuna ve her an iptal olabileceğine inanan, kendimi çok umutlandırmamamı söyleyen bir ses var bu planlar yapıldığından beri. Bu aralar kafam o kadar meşgul ki bahsettim mi hatırlamıyorum, D'nin lenf bezinde bir kütle bulundu, doktoru tehlikeli bir şey olabileceğinden korkuyor, henüz ne olduğu belli değil. Onunla ilgili bir sorun çıkmasından korkuyorum.

Aynı zamanda D'nin annesinin sağlık durumu kötü, çok bencilce biliyorum ama ona bir şey olacağından ve her şeyin iptal olacağından endişe duyuyorum.

Bir de bunların üzerine şu anda diğer kız arkadaşla ilişkilerinin geleceği üzerine bir konuşma yapıyorlar. Ne konuşulduğunu deli gibi merak ediyorum. Ayrılırlarsa gerçekten Londra'nın dört bir yanında kına arayıp bulup bir taraflarıma yakacağım. Ve hatta buraya fotoğrafını koyabilirim.

Son iki haftada 20 tane falan iş başvurusu yaptım. Hiçbirinden cevap yok. Otomatik cevap falan gönderir insan. Sinir oluyorum.

Boğazı ağrıyınca "Boğazlarım ağrıyor" diyen insanlara da sinir olduğumu belirtmek istiyorum. Boğazın o, bir tane.

Bu aralar bedava ıvır zıvırlara takmış durumdayım. Parasını ödeyebilecek durumda olduğum halde bir şeyleri bedavaya getirmekten çok büyük bir zevk alıyorum, beleşin tadı bir başka oluyor gerçekten.

Showfilmfirst diye bir site var, sinema/tiyatro/komedi vs. türü etkinliklere sınırlı sayıda bedava bilet veriyor. O kadar sınırlı ki, anında kapmak gerekiyor. Ve nedense bu etkinliklerin çoğu evime yürüme mesafesinde denk geliyor. Geçen hafta Old Vic'te Democracy diye bir tiyatro oyununa gittim. O sıkıcı ötesi oyuna 25 pound ödeyenlere acımama rağmen evde boş boş oturmaktan iyiydi. Oyun sonrası TGI Fridays'te bedava yemek yedim. Şu anda az önce aldığım altı kutu bedava Grolsch'tan birini içiyorum. Çarşamba akşamı yine evin dibinde biletleri 25 pound'a satılan Saturday Night Live konsept sinemasına bedava gittim. Waterloo tren istasyonunun altındaki tünelleri 70'ler New York sokaklarına çevirmişlerdi. Çöp tenekelerinin içinde yanan ateş üzerinde marshmallow kızartan, New York aksanıyla hot dog satan tipler vardı. Mekanın barı o geceye özel The Pussy Lounge adında bir striptiz kulübüydü, ayaküstü striptiz de izlemiş oldum. Kesinlikle evde nette takılmaya tercih edeceğim bir akşamdı.


Paramı ise tahmin edebileceğiniz gibi çanta ve türevi gereksiz şeylere harcıyorum. Beşinci Balenciaga çantam gelecek yarın. Aynı modelde (Day) üçüncü çantam oldu bu. Hadi bakalım.

No comments: