Monday 7 November 2011

claire of the moon

Farkına vardım ki tek başıma yaşamak bana iyi gelmiyor. Tek başıma olmak beni depresifleştiriyor. Depresifleştiriyor derken Bağdat Caddesi'ndeki evimde yaşarkenki gibi değil, sadece regl dönemimde falan akşamları evde tek başıma otururken iyice duygusala bağlıyorum. Şu ana kadar ne zaman tek başıma yaşasam, ya da ev arkadaşım eve uğramayan bir tip olsa, böyle oldum. Evde birinin varlığı inanılmaz etkiliyor insanın ruh halini. Tek kelime muhabbeti olmayan biri bile olsa yan odada birinin olduğunu bilmek, onun MSN ya da müzik seslerini duymak insanın kendini yalnız hissetmesine engel oluyor.

Londra'daki ev arkadaşım, o Amerikalı çocuk, süper iyi geliyordu bana. Ne zaman moralim bozulsa yanına giderdim, "Ben bugün biraz kötüyüm derdim", işini gücünü bırakır ve "Sana bir içki lazım" diyerek elime bir bardak Gentleman Jack tutuştururdu. Beni dinlerdi, sonra bana saçma sapan şeyler anlatırdı uzun uzun, müzik dinletirdi, Youtube'da bir şeyler izletirdi. Onu gay bara götürecektim ama yalan oldu. Çok özlüyorum hem onu, hem Londra'yı. Hayatımda hiç o kadar iyi anlaştığım bir ev arkadaşım ya da kendimi o kadar ait hissettiğim bir şehir olmadı.

Bundan sonra tek başıma yaşamak falan istemiyorum kesinlikle.

No comments: