Wednesday 16 June 2010

what do you mean you saw the stars?

Yarın sabah kuzenimle buluşmaya Paris'e gidiyorum. Paris'e en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum, geçen dönemdi. Özledim, Paris'i yılın bu döneminde seviyorum en çok, gayet güneşli ve şirin oluyor. Pazar'a kadar orada olacağımdan ve otelde internet var görünüyor olmasına rağmen büyük ihtimalle pek zamanım olmayacağından bloglarıma yazabileceğimi pek sanmıyorum.


Bir de zamanınız varsa Hormonlu Domates Homofobi Transfobi Ödülleri için oy kullanın lütfen. O kadar çok ödül hak eden insan/kurum var ki seçmekte zorlandım.


Everything Everything-Schoolin' takıntım son hızıyla devam ediyor.


Akşam son kez okula gidiyorum. Yeditepe'ye hiç son kez gittiğimi bilerek gitmediğime hep üzülmüşümdür, University of Kent için öyle olsun istemiyorum. Mezuniyetime gitmeyeceğimden ve Canterbury'den taşındıktan sonra İngiltere'de bile olacak olsam buraya geri döneceğimi sanmadığımdan son kez gitmek istedim bugün. O yüzden akşam fajita ve bira için okula gidiyorum. Havanın akşam 10'a doğru karardığına seviniyorum, okuldan katedrali son bir kez görmek istiyorum çünkü, çok güzel ve hiç unutmayacağım bir manzara.



İstanbul'a hiç doğru düzgün hoşçakal dememiş olmamdan mı ne, orayla bağlarımı hiç koparamıyorum, hep yarım kalmış bir şeyler var İstanbul'daki hayatıma dair. İstanbul aklıma geldikçe hüzünleniyorum, belki de hiç tamamlanamayacak olan o şeyler için. Canterbury'i de öyle hatırlamak istemiyorum, geçmişi düşündüğümde buruk bir nostalji hissiyle dolmak istemiyorum, eskiden burada ne kadar mutlu olduğum aklıma gelsin istiyorum. O yüzden güzel bir kapanış lazım bu şehirdeki zamanıma.

No comments: