Saturday, 10 May 2008

the lovecats

We're so wonderfully wonderfully wonderfully wonderfully pretty!

Dünya üzerindeki en mutlu insan olarak uyandım sanırım. I'm so glad to be able to finally move on yazmak istedim, ama moving on fiilinin Türkçe karşılığını bulamadım. Yok galiba. Neyse. Sonunda yeni ufuklara yelken açma isteğimi kendimi yeni sevgilime karşı birşeyler hissetmeye zorlayarak değil, onu düşündüğüm anda heyecandan içim bir fena olup salak salak gülümsemeye başlayarak gerçekleştirdiğim için mutluyum. Bugün güzel bir gün, ve ben mutluyum. Dışarıda güneşli bir gün var, ben evimdeyim, mutluyum. Cumartesi günlerini seviyorum. Huzurluyum. İstanbul'daki son olmasa bile sona yaklaşan günlerim. Umutsuz değilim. Pembe ojelerimi, yeşil elbisemi, kızıl saçlarımı, pembe yatağımı ve odamı, Digiturk'ümü, parayı sorun etmem gerekmemesini, ailemi, kedimi, Bağdat Caddesi'nde oturmayı ve dışarı çıkmaya karar verirsem eğer, Starbucks kahveleriyle Cadde'de gezen güzel insanları ve güneşi göreceğimi bilmeyi seviyorum. Ezgi'nin hayatımda olmasını, çok şirin ve mükemmel birşeyin başlangıcı olması olasılığını seviyorum. Mutlu halimi seviyorum.

I haven’t got a clue if you’re the one
But I like you
And oh I like how you make me feel
I wanna do this right
Don’t wanna waste this night
But I’m drowning
Drowning in your love
Bring me flowers
And talk for hours
And oh I like you
And oh I like how you make me feel
Kiss my face
Your warm embrace
And oh I like you
And oh I like how you make me feel


I’m a little scared to hold you close
Cause I just might never ever let you go
Caught up in your smile
I’m happy as a child
But I’m still drowning
Drowning in your love


Bring me flowers Ezgi? :)

No comments: