Sunday 3 February 2008

we have got to take cover, brother


The L Word Season 2 Bölüm Bilmemkaç,Carmen ve Shane hanfendilerin öpüşme sahnesi ve fonda The Organ-Brother.

Sabah 9.30'da çılgın bir başağrısı ile uyandıktan sonra içime aniden gelen bir istekle bilgisayarı açıp The L Word izlemeye başladım. İlerleyen 6 saat boyunca aralıksız devam ettiğim dizi maratonundan kendimi zorla uzaklaştırmayı başarıp kuaföre gittim. Aslında dip boyası amacıyla gitmiş olduğum kuaförümün saçlarımın içine etmesi nedeniyle kahverengi boyatıp erkek modu kısacık kestirmeye bağıra çağıra ağlayarak karar vermiştim ki; beni sakinleştirmeye çalışan ve sinir krizimden son derece korkmuş olan zavallı adamcağızın ikna çabaları sayesinde 4 saat sonra sapsarı ve gayet kısa saçlarla çıktım.

Yarın İstanbul'a gidiyorum.
-Her yüzün tanıdık olmadığı bir şehirde olmayı,
-Yemek, dvd, alışveriş gibi herşeyi internet üzerinden yapmayı,
-Kendi evimde tek başıma kafamı dinleyebilmeyi,
-Her yere gayet kolay ve kısa sürede ulaşabileceğim bir yerde oturuyor olmayı,
-Bağdat Caddesi'ni,
-Gece istediğim saatte istediğim yere gidip istediğim zaman dönebilmeyi,
-Yatağımı ve Digiturk'ümü,
-Okulumun sarı otobüslerini,
-Hatta galiba okulumun kendisini,
-Kış olduğunu fark edebileceğim kadar soğuk olabilen bir şehirde olmayı,
-Yerde basacak yer kalmayıncaya kadar odamı dağıtabilmeyi,
-Bir sürü potansiyel olmasını seviyorum. Evet bu nedenler yüzünden İstanbul'u seviyorum.

oh, where does it end?
sometimes it hurts when you care about me
but it's going to hurt more when they take you away from me
we have got to take cover, brother
we have got to take cover, brother

No comments: