Tuesday, 23 December 2008

all i want for christmas is you



100 kişinin yaşadığı Willows Court'taki tek kişiyim şu anda. Normalde yalnızlık manyağı olan, İstanbul'daki evimde günlerce insan yüzü görmeden Dizimax+Ice Tea+eBay üçlüsüyle yaşamaktan delicesine bir zevk alan ve daha geçen hafta bütün-ev-arkadaşlarım-gitse-de-ev-bana-kalsa diye gezinen ben, fena halde daralıyorum şu an. Günlerdir 24 saat Lisa'yla birlikte olduktan sonra biraz yalnız zaman geçirmek istediğimi söyleyip onu evine yolladım, şimdi sabah olsa da yanına gidebilsem diye bekliyorum sıkıntı içinde. Beni sinir eden şey boş zaman bolluğu ve yapacak şey olmaması değil, aksine, bayılıyorum bu duruma. Ama İstanbul gibi değil burası, orman gibi bir yerin ortasında çevremdeki yüzlerce evin hiçbirinde bir tanecik ışık bile olmadan, tek bir araba sesi bile duymadan, beni tatil-diye-herkes-gitti-hadi-hırsızlık-yapalım zihniyetli insanlardan ayıran tek şeyin cam bir kapı olduğunu bilerek uyuma düşüncesi korku verici biraz. Yarın Lisa ve arkadaşlarıyla Christmas Eve Pub Crawl yapıyoruz, ertesi gün akşamdan kalmayacak kadar içiyoruz, ertesi gün Christmas. Lisa'nın cici ötesi ailesiyle saadet içinde bir Christmas geçirdikten ve ağacın altında minik bir dağ oluşturan hediye yığınına saldırdıktan sonra Cuma günü İzmir'de olacağım. Kimseye haber vermedim Melis dışında, beni sokakta görürseniz üstünüze alınmayın aramayışımı, kimsenin numarası yok zaten şu anki hattımda, görüşmek isteyen Facebook'tan ulaşsın, biliyorsunuz ki her zaman dışarı çıkmaya son derece açık olan gayet arkadaş canlısı bir insanım. Evet. Shiny Toy Guns-You Are The One delisiyim bir de bu aralar.

when you can live forever, what do you live for?

The L Word'le ilgili forumlarda "Jenny'yi kim öldürdü?" sorusu tartışılıyor bugünlerde. Öldü mü öldürüldü mü bilemiyorum ama Niki ya da Adele uyuzlarından biri öldürmüştür ve hapse atılır diye umuyorum.

En son youtube'da The L Word videoları izlerken Carmen-geri-dönüyor şeklinde bir montaj gördüm, Sarah Shahi'nin oynadığı başka bir dizi olan Life görüntülerine Kate Moennig ekleyerek oldukça inandırıcı bir video yaratmışlar. Kim niye uğraşır böyle şeylerle acaba, merak ediyorum. Ama Carmen geri gelmeyecek, gelmemeli de zaten, Shane ve Jenny gayet meant-to-be benim için.

Ayrıca KM etek giymesin.



Twilight'ı izledim dün, hayatım boyunca hiç bir zaman bu kadar nolur-bitmesin-nolurrr şeklinde izlememiştim bir filmi. Çok şirin ve çok etkileyiciydi benim için, bilmiyorum, bittikten sonra uzun süre beni-de-o-kadar-taş-bir-vampir-ısırsın-mümkünse şeklinde gezdim. Ve başroldeki kız 90'lıymış, o kadar şirin olunmaz, yasaklansın.



Alkaline Trio biletimi aldım sonunda.

Friday, 19 December 2008

happy holidays!!









they're so the cutest couple in the world!!

Tuesday, 16 December 2008

SCUM Manifesto

Feminizm ve "How is gender power?" konulu 3500 kelimelik essayimi sonunda bugün bitirmiş bulunuyorum. Bugün Lisa'nın evine gidip bana New York'tan getirdiği cicileri gördükten sonra akşam pek romantik bir şekilde yemeğe çıkıyoruz. Gerçi Christmas yaklaşıyor diye ikimizin de parası yok bu aralar, gayet chav bir şekilde Tesco'dan alınmış hazır sandviçlerimizi ya da McDonald's menülerimizi mum ışığında yemek zorunda kalabiliriz.

Yarın Mary Wollstonecraft ve John Stuart Mill'in feminist görüşlerini karşılaştıran bir essay yazmak zorundayım, deadline'ım perşembe öğleden sonra, Cuma sabahı bu seneki tüm derslerimden daha fazla kredisi olan ve tek bir bok anlamadığım Political Research and Analysis sınavım var. 2 essayimin toplamı değerinde olan bu pek sevgili sınavın konusu SPSS ve ben bir bok bilmiyorum, gül gibi Excel dururken ne gerek vardı ki şimdi?

Dün essayimi yazarken Valerie Solanas koysam mı dedim, sonra fazla aşırı olacağına karar verip vazgeçtim. Gerçekten de essayime 2 adet erkek cinsine ait kişinin not vereceği düşünülürse, Society For Cutting Up Men konseptli görüşlere yer vermek pek pozitif bir durum olmazdı sanırım benim için. Ama kalbimin kraliçesi Valerie'me bari burada yer vereyim dedim:

Life in this society being, at best, an utter bore and no aspect of society being at all relevant to women, there remains to civic-minded, responsible, thrill-seeking females only to overthrow the government, eliminate the money system, institute complete automation and destroy the male sex.

It is now technically feasible to reproduce without the aid of males (or, for that matter, females) and to produce only females. We must begin immediately to do so. Retaining the mail has not even the dubious purpose of reproduction. The male is a biological accident: the Y (male) gene is an incomplete X (female) gene, that is, it has an incomplete set of chromosomes. In other words, the male is an incomplete female, a walking abortion, aborted at the gene stage. To be male is to be deficient, emotionally limited; maleness is a deficiency disease and males are emotional cripples.

The male is completely egocentric, trapped inside himself, incapable of empathizing or identifying with others, or love, friendship, affection of tenderness. He is a completely isolated unit, incapable of rapport with anyone. His responses are entirely visceral, not cerebral; his intelligence is a mere tool in the services of his drives and needs; he is incapable of mental passion, mental interaction; he can't relate to anything other than his own physical sensations. He is a half-dead, unresponsive lump, incapable of giving or receiving pleasure or happiness; consequently, he is at best an utter bore, an inoffensive blob, since only those capable of absorption in others can be charming. He is trapped in a twilight zone halfway between humans and apes, and is far worse off than the apes because, unlike the apes, he is capable of a large array of negative feelings -- hate, jealousy, contempt, disgust, guilt, shame, doubt -- and moreover, he is aware of what he is and what he isn't.

Monday, 15 December 2008

till death do us party



http://www.girlsandboys.co.uk intro'yu izleyin pek cici. Dünyadaki en ilginç clublardan biri olabilir Girls And boYs, gay deseniz değil, straight hiç değil, insanlar her hafta o kadar kostüm makyaj bilmemneyle uğraşacak azmi nereden buluyorlar bilmiyorum. Ama biliyorum ki bundan sonra vodka içmemeliyim. Jack Daniels is the new vodka for me.

Saturday, 13 December 2008

taking on, 7 years

Seven years you assured me
that I'd be fine if I complied
only push the way off to fight you
Now I'm sorry, I'm sorry, I'm not sure
Getting off my chest
the story ends

I would find a way without you

That mistake was gold
I know that without you
is something that I could never do

Don't treat me like I'm to blame
Don't treat me like I ever accused you


Sabah uyandım, sen geldin aklıma nedensiz. İlk aşkım. Hayatımda 2 önemli dönüm noktası oldu benim için, herşeyi tamamen değiştiren kararlar. İlki sendin. 6 Ağustos 2001, 7 yıl geçmiş ilk konuşmamızın üzerinden. En son Rock'n Coke'tan beri görmedim seni, değişmiştik ikimiz de. İlk hayal kırıklığım, 2 yıl boyunca adını her duyuşumda ağlamam, buluşmalarımızdan önce ellerimin titreyişi, midemin ağzıma gelişi, senin bir melek olduğuna ciddi anlamda salakça inanışım, sen artık benim için ulaşılır hale geldikçe aslında ne kadar sıradan bir insan olduğunu anlayışım, ve gitmene izin vermem. Sana hiç teşekkür etmedim, sen farkında bile değildin ama bugün olduğum insan oluşumun tek nedenisin. Hala Polo Sport kokusu duyduğumda, yağmurlu bir öğleden sonra Alsancak'ta olduğumda ya da aklıma karamel geldikçe seni hatırlıyorum, minik melek. Hayatımın en huzurlu anı yıllar önce gördüğüm bir rüyadaydı, seninle Kordon'da güneş batarken el eleyiz, sadece ikimiz, İzmir bomboş. Geri dönebilsem keşke.

I have found a way without you.

Friday, 12 December 2008

cookie little brown eyes

Facebook'ta okulun LGBT event'lerindeki attending listesi arasında gördüm ilk kez seni. Son derece stalker bir şekilde o andan itibaren her hareketini takip ettim demek isterdim, çok romantik olurdu, ama öyle değil. Birkaç kez gördüm ismini Facebook'ta gezinirken, 2 ortak arkadaşımız varmış. Aynı okuldayız ama hiç görmedim seni. Attending görünsen de hiç gelmedin LGBT partilerine. Gaydar'da konuşmuştuk ben buraya taşınmadan önce, aylar geçti üzerinden, hatırlayacağını hiç sanmıyordum. O sitedeki götü kalkmamış az sayıda insandan biriydin. Dün gece yine çıktın karşıma, "what the hell" dedim, "ne olacaksa olsun", ekledim seni. Normalde asla tanımadığım birini eklemem, hiç konuşma denemesinde bulunmadan bunu yapanlara da aşırı uyuzumdur, ama yaptım işte. 10 dakika sonra bir notification gördüm, düşünmeden açtım, bu kadar çabuk cevap beklemiyordum senden. Her türlü reddedilmeye hazırdım, kabul etmene değil. Midemde bir ağırlıkla, nefesimi tutarak bekledim profilinin açılmasını. 500 bilmemkaç fotoğrafına baktım saatlerce, hala açıp bakıyorum arada. Sonra bir ilki daha gerçekleştirerek mesaj attım sana, cevap geldiğinde yine midem taklalar atıyor, korkarak açtım mesajını. Bu kadar sıcak, bu kadar cici bir insan olduğunu düşünmemiştim, çok güzelsin çünkü, ukala ve ters olmayı hak edecek kadar güzel. Tonlarca fotoğrafın bir tanesinde bile mi çirkin çıkmaz bir insan? Seni tanımlayabilecek tek kelime "meleksi" benim için, fotoğraf karesine girebilsem, eline dokunsam benimkinden bile yumuşak olacağını hissediyorum birden. Sesini, gülüşünü duyuyorum içimde, aslında hiç duymadım henüz, ama başını arkaya atıp kahkahalarla gülüşünün nasıl olacağını bildiğimden garip bir şekilde eminim. Saatlerdir mesaj atmanı bekliyorum kendime itiraf etmekten hoşlanmasam da, senden başka şey düşünemiyorum. Dün gece uzun zaman sonra ilk kez gülümseyerek uykuya daldım.

I see her,
on the cover of a magazine.
All dressed up,
and her hair has caught a healthy sheen.
And no one knows,
She's got all the things I wanna be.
In my dreams,
She's the king I wanna be her queen.

In my life,
All the ladies want a piece of me.
But all I want is the baby on the TV screen.

She's got cookie little brown eyes.

Thursday, 11 December 2008

better know your hanky code tonight

Better know your hanky code,
Before you go and shoot your load.

Excuse me, what's that hanging out of your pocket?
Do you actually know what that means?
Are you a left?
Or are you a right?
Or are you switching,
Just for tonight,
I don't even know all the codes,
But baby you better find out before you go.


Herşeyi anlayabiliyorum ama 2-handed fistee? Seriously? Fisting'e diyecek bir lafım yok ama 2-handed'e ne gerek var? Ve menstruating women? Fuckin hell.

Wednesday, 10 December 2008

possessed and undressed

Pek sevgili Lisa'nın New York'a tatile gitmesi nedeniyle yapayalnızlık hissim yüze katladı kendini. Hiç üşenmeden beni 1 saatten biraz daha uzak olan evime bırakan, ve Christmas ışıklarını bana veren hanfendinin arabası evimin sokağında gözden kaybolduğunda ağlayasım geldi birden. Ona sarılarak uyumanın hissini düşündüm, 1 hafta o histen uzak kalma düşüncesi gerçekten, fiziksel anlamda, içimi acıttı. Cumartesi gecesi giyinip süslenip şehrin tüm clublarını gezebilme potansiyelim bile boş görünüyor gözüme, o olmadan eğlenesim yok. Beyaz şeyleri parlak mavi gösteren -ultraviyole miydi bunlar?- minik ışıklarla dolu duvarım ve yine Lisa'nın evinden yürüttüğüm lava lamp'imle odamda son derece kitsch bir ortam yaratmış, boş boş oturuyorum. Sabah erken kalkmam gerekmiyor, tüm geceyi en sevdiğim hobim olan yatakta laptopumla takılmaya ayırabilirim istersem, ama yine de keyifsizim. Uyusam? Uykum da yok, ilaç kullanmak istemiyorum artık uyumak için, Kalms mı alsam diyorum, Kalms'ı Lisa'dan aldığım geliyor aklıma. Aman ben de kızcağızın herşeyini almışım galiba. Of.

hug me till you drug me, honey
kiss me till i'm in a coma.
hug me, honey, snuggly bunny,
love is as good as soma.

Her ne kadar düşük bütçeli ve dolayısıyla biraz kalitesiz sayılabilecek bir dizi olsa da Dante's Cove'a tekrar sardım bu aralar. İlk bölüme, theme song'una, ve tüm soundtrack'ine bayılıyorum. Ayrıca gizli platonik aşkım Michelle Wolff'un varlığı da bunda etkili olabilir belki.



When I first saw you
A feeling crept over me
You'd be my saviour
With one kiss, you'd set me free

I'm dying, dying to be with you

Tuesday, 9 December 2008

basement ghost singing

Now I'm in your basement, I'm laying low to keep out of your way. I hear your footsteps move the floorboards above my head. I have my own routine now, I'm keeping busy in my own way. I'm learning ways to not feel like I'm down here forever. I hope you know that I'm down here just for you.


I sang a song to you through the floor to reach you upstairs. I thought I heard you call out for more, I know that's crazy. I'm pretty sure that I'm lost again. It won't get through to you, I won't get through.


I'm gonna close my mouth now, you don't need more noise in your life. I miss you more than you know, but I know time makes you move on. The lights are off. And I'm lost again.