Friday, 25 April 2008

always been an introvert, happily bleeding.

In psychology, anhedonia is an inability to experience pleasure from normally pleasurable life events such as eating, exercise, and social or sexual interaction.

Dysthymia is a mood disorder characterized by chronic mildly depressed or irritable mood often accompanied by other symptoms:
-disruption in eating habits-poor appetite or overeating;
-disturbed sleeping pattern insomnia;
-low energy or fatigue;
-low self-esteem;
-poor concentration or difficulty making decisions;
-a feeling of hopelessness.
-lack of social, occupational or academic functioning

Dysthymia is a disorder that can be treated through anti-depressants and psychotherapy. The essential symptom involves the individual feeling depressed almost daily for at least two years, but without the criteria necessary for a major depression. Sufferers have often experienced dysthymia for many years before it is diagnosed. People around them come to believe that the sufferer is 'just a moody person'.

People with avoidant personality disorder are preoccupied with their own shortcomings and form relationships with others only if they believe they will not be rejected. Loss and rejection are so painful that these individuals will choose to be lonely rather than risk trying to connect with others.

-hypersensitivity to criticism or rejection
-self-imposed social isolation
-extreme shyness in social situations, though feels a strong desire for close relationships
-avoids interpersonal relationships
-feelings of inadequacy
-low self-esteem
-mistrust of others
-extreme shyness/timidity
-emotional distancing related to intimacy
-highly self-conscious
-self-critical about their problems relating to others
-problems in occupational functioning
-lonely self-perception
-feeling inferior to others
-chronic substance abuse/dependence (alcohol, drugs etc.)
-investment in fixed fantasies

D – Difficulty making everyday decisions
E – Excessive lengths to obtain nurturance and support from others
P – Preoccupied with fears of being left to take care of self
E – Exaggerated fears of being unable to care for himself or herself
N – Needs others to assume responsibility for his or her life
D – Difficulty expressing disagreement with others
E – End of a close relationship is the beginning of another relationship
N – Noticeable difficulties in initiating projects or doing things on his or her own
T – “Take care of me” is his or her motto

loving annabelle

Love is difficult. For one human being to love another human being: that is perhaps the most difficult task that has been entrusted to us, the ultimate task, the final test and proof, the work for which all other work is merely preparation. That is why young people, who are beginners in everything, are not yet capable of love: it is something they must learn. With their whole being, with all their forces, gathered around their solitary, anxious, upward-beating heart, they must learn to love.

-Rainer Maria Rilke

Wednesday, 23 April 2008

release me from the heatwave

-a pretty sweet blonde, an illusion of the heatwave

Bugünlerde İstanbul'u fena bir sıcak dalgası ele geçirdi. Geçen hafta bugünlerde üşüyor olduğumu düşünürsek, kötü niyetli sıcak hava dalgasının tüm İstanbul halkını birkaç gün içinde öldürebileceği yönündeki varsayımım pek de imkansız değil. Klimanın insanın yaşamını sürdürebilmesi için ne kadar gerekli bir icat olduğuna dair inancımın sonsuz boyutlara ulaştığı bugünlerde, hayat olabildiğince sıkıcı. Kışın depresif ve gri havasının gitmesiyle içimdeki hüzün sadece bomboş bir sıkıntıya dönüşerek hayata olan zayıf bağımı yaz yaklaşırken Nesfit yemeye başlayan kadınlar moduna sokup iyice zayıflatıyor. Yaz geliyor ve ben geçen yazı, İzmir'de olduğum 3 ay boyunca nasıl gittikçe daha kötüye gittiğimi hatırlıyorum. Hala üzerimden atamamış olduğum o kötülüğün İzmir'e döndüğümde daha da artmasından korkuyorum, nedense orada ruh halim daha bir intihara meyillileşiyor. İstanbul'daki odamı seviyorum. Çok ilginç bir şekilde odama aşırı bağlıyım. Mekanların sahip oldukları enerji ve insanlara olan etkileri konusuna inanmıyor olsaydım bile, bu odada yaşamaya başladığım andan itibaren kesinlikle inanırdım. Odam ve ben o kadar uyum içindeyiz ki, burada kendimi herşeyden uzak ve güvende hissediyorum. Odamda olduğum sürece kimsenin hiç bir saçmalığı bana ulaşamaz, biliyorum. Belki de son zamanlarda okula gidemiyor olmamın ve asosyalleşmemin nedeni budur. Kendimi pek asosyal görmüyorum aslında, ortamcı görüyorum bile denilebilir zaman zaman. Ancak psikiyatristimin söylediğine göre çok asosyal ve insan yüzü görmeden yaşıyormuşum, zorla bile olsa dışarı çıkıp insanların arasına karışmazsam yalnızlığım ileride psikolojik sorunlara neden olabilirmiş. "Ama yalnızlıktan ve dışarı çıkmamaktan gayet memnunum" dediğimde ise bana hoşuma giden herşeyin kendim için en iyisi olmayabileceğini söyledi. Haklı olabilir, ama insanlardan mümkün olduğunda uzak durmayı tercih ederim yine de. Bunu ona söylediğimde, bana en iyi arkadaşlarımla bile görüşmek istemememin sebebinin ne olduğunu sordu. Bilmiyorum ki, onlara bunların hiçbirini anlatmıyorum bile. "Belki de en iyi arkadaşların değillerdir" dedi sonra. Haklı olabilir.

we could get so wasted

Istanbul Fashion Film Festival konulu blog yazımızda İlke'nin "şaka 2" ve "hmm" fotolarında görebileceğiniz bitik karıyla dün karşılaştık. Fazlasıyla kafası güzel halde sızmış olan arkadaşımı 2 dk koltukta bırakıp tuvalete gittim, ve döndüğümde Bitik arkadaşımı kucağına yatırmış saçlarını okşuyordu. Ben arkadaşıma "iyi misin" diye sormaya çalıştığımda da bana "gitsene ya" falan şeklinde triplere girdi.

Bitik: Gitsene ya gitsene
Ben: Sen kimsin ki sen gitsene asıl
Bitik: Gitsene
Ben: Bırak arkadaşımı
Bitik: *orta parmak*
Ben: *orta parmak*
Bitik: İyi tamam gidiyorum

Anlıyoruz ki kendisi bitik ve şaka olmasının yanında aynı zamanda varoşların prensesi mahalle karısı mizacına da sahip bir insanmış.

Sunday, 20 April 2008

if i can't dance, i don't want to be part of your revolution

Evlilik insan doğasına aykırıdır, esas olarak kadınları baskı altında tutmaya yarar ve bir kurum olarak kadınların cinselliklerini özgürce yaşamalarını engeller.

Kıskançlık ise, aşkın meyvesi olmaktan ziyade, erkeklere seks tekeli kurmayı sağlayan bir bahanedir.

Teizm insan zihnine bir hakaret, ateizm ise hayatın, güzelliğin ve insan bilincinin en güçlü biçimde ve ebediyen onanmasıdır.

Vatanseverlik, dünyamızın her biri demir parmaklıklarla çevrili, küçük parçalara bölünmüş olduğunu ve bazı özel parçalarda doğma şansına sahip olanların, üstünlüklerini başka parçalarda yaşayanlara göstermek için onlara savaş açma ve onları öldürme hakları olduğunu öngörür.

Anarşizm insanın ufkunu açıp onu özgürleştiren bir güçtür; insanlara kendi yeteneklerine güvenmeyi, herkesin eşit ve güvenlikte olacağı bir hayat uğruna mücadele etmeyi, tek birimiz bile tutsaksak hiçbirimizin özgür olamayacağını öğretir.

Thursday, 17 April 2008

you're getting on my last nerve

Geçtiğimiz Perşembe 10000 olan blog hit sayım, 1 hafta içinde 10221 olmuş. Bu da günde ortalama aşağı yukarı 30 insan bakıyor demek oluyor. Bloguma hangi insanlar, neden bakıyorlar, ya da okudukları hakkında neler düşünüyorlar bilemiyorum. Merak ediyorum. Anonim yorumlara izin verseydim ya da shoutbox koysaydım bu merakımı giderebilirdim. Ancak hedef kitlemin bir kısmının büyük olasılıkla beni hate mail tarzı yorumlara boğacağını tahmin ettiğimden ve anonim-olarak-laf-sokmaktan-başka-işim-gücüm-olmayacak-kadar-eziğim insanlarıyla uğraşmak istemediğimden bunu yapmıyorum.

Blogumun başlığından da anlaşılabileceği gibi bu blogu sıfırlaşma sürecimde ilaçların etkilerini görebilmek için açmıştım, ya da bu sadece kafama göre saçmalayabilmem için bir bahaneydi. Prozac başlarda süperdi, gerçekten kendimi hiç o kadar rahat ve umursamaz hissettiğim başka bir dönem olmadı hayatımda. Sonradan yine başladığım yere geri döndüm. Prozac'ın yan etkileri miydi, yoksa alkolü çok abartmış olmamdan mıydı, bilemiyorum. Efexor'den memnunum sanırım. Prozac'taki gibi rahat ve huzurlu değilim, sadece normal ve depresif olmayan bir insan gibi hissediyorum. Ritalin'in mucize bir ilaç olduğunu düşünüyorum. Algı, konsantrasyon ve dikkati über artırıyor, ayrıca beyninin sonuna kadar çalıştığını hissediyor insan. Concerta'nın ise yemek düşününce tiksinmemi sağlamaktan başka bir etkisi olmadı. Uyku ilaçlarıyla ise tam bir aşk ilişkisi yaşıyoruz. Onlarsız olmuyor, ama onlarla da olmuyor. Birlikte olunca, sabah uyanamıyoruz.

Peki bu kimyasal sıfırlama süreci başarılı oldu mu? Gerçekten zerofeelings bir insan olabildim mi? Galiba oldu. Plasebo etkisi, kendimi hissetmemeye şartlamam, ya da ilaçlar, bilmiyorum. Ama oldu. Peki aslında istediğim bu muymuş? Bence değilmiş. Çok sıkılıyorum bu şekilde.

Monday, 14 April 2008

suffer you gladly

Gündüz son derece normal bir ruh hali içerisinde CSI: Miami izlerken birden çalmaya başlayan Unkle Bob-One by One, uzun zamandır yaşamadığım kadar şiddetli bir depresyon krizi tetikledi bende. "One by one, I suffer you gladly/ Your eyes are unkind, so don't look at me/ One by one, I suffer you badly" şeklindeki sözleri duyduktan sonra, titreyerek ağlama krizlerine giren ben, cenazeye giden tipler gibi en koyu renkli güneş gözlüklerimi takarak sigara almaya gittim, "Bi Marlboro Light alabilir miyim, *burun çekme efekti*" şeklindeki konuşmam ve bakkalın garip bakışları sonrasında eve döndüm, o saatten beri bir şişe Ice Tea eşliğinde yataktan çıkmadan ağlayıp o şarkıyı dinleyerek sigara içiyorum. Sanıyorum 7 saat falan oldu. Çok moralim bozuk bugün. Dolunay var yakında. Ben doğduğumda da varmış. Neyse. Kötüyüm bugün.

Thursday, 10 April 2008

shane doesn't do relationships

The L Quote of the Day:
I don't do relationships.
--Shane

Why doesn't Shane do relationships? Is it because she can't, or is it because she won't? Is there a little bit of Shane in all of us?

You ever notice that whenever Shane walks in the room, someone runs out crying? This is probably because us girls, ALWAYS secretly hope we will be the ones to tame the naughty heartbreaker. I don't believe that anyone seeks casual sex without the possibility of something more crossing their minds. Shane's girls know about her reputation, and still, they let her get into their pants. Shane, to them, is a challenge. She could let you have a taste, but she'll never be yours. Succeeding in the holy task of making a Shane commit and fall in love, would be the greatest ego booster for any woman. This is why the more pussy you get, the more pussy you'll have lining up on your doorstep. The unconquered heart that constantly breaks every other heart, attracts pussy. Pussy attracts fame. Fame and reputation attract even more pussy. Thus you'll be trapped in a neverending cycle of pussy.

How would one emotionally fucked-up Shane break this cycle? Unaware of even doing so, she would start looking for something greater than sexual pleasure. Then comes Cherie, Carmen, or vice versa. The famous player falls in love. Therefore, it's inevitable for all Shanes to give up the pussy and be in an exclusive relationship. Then why don't they do relationships? Since we've seen they're able to do it, the answer is that they choose not to.

In conclusion, all Shanes are actually willing to do relationships, they just won't admit it. Maybe your Shane is waiting for her Carmen, huh?

Saturday, 5 April 2008

soulmates and missed opportunities

She stepped out of the cab and looked around. It was around 5 am, and people, usual, regular people, were most probably asleep. It was almost the end of the night, the consuming, sucking-away-all-the-fun-and-leaving-you-longing-for-the-next-weekend kinda night. She had started walking towards home when she heard someone say hello. She looked up, all overwhelmed and frustrated, then she saw her. Where you goin' to, she said, you alright?
I'm okay, she replied, just goin' home. The 2 girls walked home together. My mum's a doctor, said the blonde stranger, she knows everything in the entire world.
So she does?, she replied and asked, what does she know about the both of us?
The blonde looked straight into her eyes as if she could see right through them. She knew we'd meet today, she said, today's the most important day of our lives, tonight, tonight's the night.
It was too much. Whatever you choose to call it, love, the risk, the possibility of getting broken-hearted, she couldn't stand it. The girls walked home and she never asked for the blonde's phone number, nor her name. Had she asked, they would've been together for the rest of their lives. She was her soulmate. She never asked, and they never knew. It was just one of those opportunities that people miss everyday. They never knew.

Friday, 4 April 2008

charlotte sometimes

Exchange olayını sonunda halletmiş bulunuyorum. Yeditepe Üniversitesi'nin saçma sapan konuya ilgisizliği ve Essex University'nin Erasmus anlaşmasını iptal etmesi nedeniyle karışık bir durum ortaya çıktı. Sonuç olarak yine de Ekim'de İngiltere'ye gidiyorum. En az 1 yıl ordayım, transfer yaptırıp yaptırmayacağıma henüz karar vermedim.
Pazartesi sınavlarım başlıyor, bu konuda düşünmek içimi sıkıyor.
Akşam ne giyeceğimi bilmiyorum, aslında tek yapmak istediğim evde oturmak.
Bugünlerde çok fazla değişik birşeyler yapasım ve yaratıcı olasım var, ama ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Düşünüyorum, aklıma birşey gelmiyor, daha da huzursuz oluyorum. Sadece eve kapanmak ve çıkmamak istiyorum. Sokağa adım attığım her an kendimi diğer insanlara karşı savunmasız hissediyorum ve başıma birşeyler gelecekmiş gibi geliyor. Güvende hissetmiyorum.
Şu anki ruh halimi isimlendiremiyorum, huzursuzluk/ne yapacağını bilememe/sürekli tetikte olma/iç sıkıntısı karışımı birşey. Ruhum ağırlaşıyormuş ve vücudumun hızına ayak uyduramıyormuş gibi hissediyorum. Bu histen hoşlanmıyorum.
Bugün Cuma olması bile beni mutlu etmiyor, kafama takılan ve beni rahatsız eden birşeyler var. Ne olduğunu bulamıyorum. Geçen haftasonundan beri böyleyim. Başıma gelen -hatırlamak ve dolayısıyla bahsetmek istemediğim- o olay sanırım tüm güvenlik duygumu sarstı. Rahatlayamıyorum, bunu kimseye anlatamıyorum, çünkü ben bile anlayamıyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
1 haftadır her gün çeşit çeşit yemek yapıyor, tadına bakıyor, sonra hiçbirini yemiyorum. Çok sigara içmeye başladım.
Herşeyin ardında art niyet aramaya başladım. Huzursuzum.

all the faces
all the voices blur
change to one face
change to one voice
prepare yourself for bed
the light seems bright
and glares on white walls
all the sounds of
charlotte sometimes
into the night with
charlotte sometimes

night after night she lay alone in bed
her eyes so open to the dark
the streets all looked so strange
they seemed so far away
but charlotte did not cry

the people seemed so close
playing expressionless games
the people seemed
so close
so many
other names...

sometimes i'm dreaming
where all the other people dance
sometimes i'm dreaming
charlotte sometimes
sometimes i'm dreaming
expressionless the trance
sometimes i'm dreaming
so many different names
sometimes i'm dreaming
the sounds all stay the same
sometimes i'm dreaming
she hopes to open shadowed eyes
on a different world
come to me
scared princess
charlotte sometimes

on that bleak track
(see the sun is gone again)
the tears were pouring down her face
she was crying and crying for a girl
who died so many years before...

charlotte sometimes crying for herself
charlotte sometimes dreams a wall around herself
but it's always with love
with so much love it looks like
everything else
of charlotte sometimes
so far away
glass sealed and pretty
charlotte sometimes