Sunday, 7 March 2010
toefl, özel okullar ve ingilizce
Hem özel okul, hem de devlet okulunda okumuş bir insan olarak ikisinin İngilizce eğitimi konusunda karşılaştırmasını yapabiliyorum ve son derece emin olarak söyleyebilirim ki Türkiye'de devlet okullarında yabancı dil eğitimi yerlerde sürünüyor. İzmir'in en iyi Anadolu liselerinden birinde okumuş olmama rağmen İngilizce derslerimiz %50 boş geçerdi ve boş geçmediğinde de senaryo aynen şöyle olurdu: Felaket bir telaffuzu olan ve hata üstüne hata yapan hoca; özel okuldan gelmiş ve hazırlık atlamış, dolayısıyla hocanın hatalarını fark eden 1-2 öğrenci; arkada batak oynayan 5-6 kişi; hatası kendisine söylenince "Sen bana ukalalık mı yapıyorsun" diyen aynı hoca ve en basit cümleleri present simple ile bile doğru düzgün kuramayan sınıfın geri kalanı.
Özel okullardaki İngilizce dersi deneyimim: Genelde yabancı, bazen Türk (ve Türk ise yine bazen hata yapabilen ama telaffuzuyla daha az dalga geçilen) hoca; sürüyle verilen ve potansiyel batak oyuncusu tiplerin bile sesini çıkarmadan yapmak zorunda kaldığı ödevler; kısmen daha ciddi bir sınıf ortamı; hayatı boyunca kolejde okumuş olmasına rağmen hala 2 cümleyi bir araya getiremeyen 4-5 kişi; ortalama İngilizce sahibi 15 kişi ve herkesin "bunun Türkçesi neydi kesin sen bilirsin" diye sorduğu 1-2 kişi.
Özel okulların bütçeleri dolayısıyla daha iyi bir yabancı dil eğitimi verdiklerinin farkındayım, ama bu gerçeği "özel okula gidemeyenler napsın" şeklinde aşağılık kompleksli Emrah edebiyatlarıyla değiştirmek mümkün değil malesef. Evet bazı insanlar daha yetenekli oluyorlar ama bu her konuda geçerli. Bilmemne hukuğu dersimden 293429 saat çalışsam da 50 ancak alabilmemle aynı mantıkta şu anda TOEFL'ı gayet kolay bir sınav olarak görmem. Hukuğa yeteneğim yok, İngilizce'ye var; ama İngilizcem de şu anki haline vahiy yoluyla inerek gelmedi. İlkokuldan beri haftada Türkçe dersinden fazla saat İngilizce dersleri görmüş ve yurtdışına çok çıkma imkanı olmuş; ve aynı zamanda 14-15 yaşından beri aklına estikçe Fransız Kültür'e başlayıp 2 kur gidip bırakan bir insan olarak biliyorum ki insanda dil yeteneği ne kadar çok olursa olsun dil çalışmakla olan bir şey. İngilizce'ye 7 yaşımdan beri zamanımın çoğunu harcadım, Fransızca kitaplarımı ders bittikten sonra bir daha açmadım, İngilizcem şu an Türkçem'e yakın seviyede, Fransızcam menü okuma seviyesinde. Devlet okulunda okuyanların İngilizce için çoğunlukla okulun dışında olmak üzere bir sürü çaba harcaması gerektiğinin farkındayım, ama aynı çaba o kadar aşırı olmasa da özel okullarda da gerekli. En sinir olduğum insan tiplerinden biri olan "Çocukluğumdan beri İSTEK kolejlerinde okudum ama Yeditepe'de hazırlık okuyorum şimdi" insanlarından da görebileceğimiz gibi insanda çaba olmadıkça beynine beynine yıllarca soksan da olmuyor bazı şeyler. Entry'mde "özel okulda derste uyumayan insanlar"dan bahsetme nedenim de bu insanlara gönderme yapmak içindi tamamen, elitist bir insan olduğum için değil. Şu ana kadar özel okulda hep burslu okumuş biri olarak elitist davranmam saçma olurdu zaten.
TOEFL konusuna gelince; evet, o kadar da büyütülecek bir sınav değil. İnsanın İngilizce seviyesinden çok sabrını ölçüyor hatta, o kadar iç bayıcı bir sınav. İngilizce kadar kolay (tek "the" artikelli, objeler maskülen/feminen vs. olmayan, şahıs çekimleri I come/you come falan şeklinde değişmez olan) bir dil için insanlar neden TOEFL kurslarına yıllarca gidiyorlar aklım almıyor gerçekten, o kadar zor bir dil değil İngilizce. Kimse kusura bakmasın ama en "Herkes benim imkanlarıma sahip değil" şeklinde düşünmemle bile İngilizce o kadar zor bir dil değil; kendi adam gibi çalışmayıp TOEFL geçememişliğinizi ya da kendi maddi yetersizliğinizi başkalarından çıkarma ihtiyacınızı bana yöneltmeyin mümkünse.
Ve Hollywood filmi/dizisi izlemek insanın dilini geliştiriyor gerçekten + altyazısız izleyebilen herkes de TOEFL'dan doğru düzgün puan alır. Hayatın gerçeklerinin hoş olmaması benim suçum değil.
Friday, 5 March 2010
i'll rise but i refuse to shine
Herşey sabah netbook'umun kılıfını bulamamamla başladı. İğrenç dağınıklığımın içinde aradığım herşeyi rahatlıkla bulabilen bir insan olarak Lisa'nın topladığı odamda söz konusu kılıfı artık nereye koyduysa bulamadım. Geç kalmamak için boşverip evden çıktım, tren istasyonuna erken geldiğim için kahve almaya karar verdim. Daha sonra o kahvenin yarısı üzerimdeki krem rengi kazağa döküldü. Üzerimde lekelerle mülakata gideceğim için sinir olmuşken trenin London Bridge yakınlarında hareket etmeden duruyor olduğunu fark ettim, normalde saatinden şaşmayan trenin bu sabah gecikeceği tuttu. Sonunda Londra'ya varıp metroyla mülakatın yapılacağı yere gittim ve metrodan çıktıktan sonra gayet kaybolduğum için geç kaldım. Yine de benden önceki insanın mülakatı daha bitmemişti, ve mülakatım da sanırım gayet iyi geçti. Dönüş treni yarım saat gecikti, sonunda trene binebildiğimde ise netbook'umun pilinde bir sorun olduğunu ve bütün sabah boşuna taşımış olduğumu fark ettim. Daha sonra tren yolun yarısında bozuldu, 15 dakika falan bekledikten sonra yoluna devam etti, 10 dk gidip yine bozuldu, yine 15 dakika bekle falan filan derken sonunda eve ulaşabildim 3 gibi. Yarın sabah Lisa'yla Brighton'a National Student Pride'a gidiyoruz Chew Lips izlemek için + Harry Potter'ın babasını oynayan aktör de konuşmacıymış yarın, ilginç. Şu an Lisa'ya gitmem gerek ve trenlerdeki sorun hala düzelmediyse, yine bozulursa sinir olma ihtimalim çok yüksek.
Wednesday, 3 March 2010
justice as fairness
Yarına John Rawls'un adalet teorisine Okin'in feminist eleştirisini özetlemem gerekiyor. Cuma sabahı MA Gender, Sexuality and Media için başvurduğum Birkbeck'e görüşmeye gidiyorum. Hayattaki amaç/hedeflerim 1 ay sonrasından öteye pek gitmediğinden olası sorulara ne tür yanıtlar vermem gerektiği konusunda endişeliyim. Pazartesi identity ve discourse'un Amerikan dış politikasındaki rolü konulu bir sunumum var ve sunumu birlikte yaptığım kız dünya üzerinden silindi sanırım. Cumartesi Brighton'a gidiyorum ve haftasonu büyük ihtimalle okulla ilgili bir şeye el atmayacağım. Ondan sonraki hafta discourse ve Foucault konulu bir essay ve ilerleyen 2 haftada da ABD dış politikası, feminizm ve popüler kültürde post feminizm konseptli 3 essay daha yazmam gerek. Neden buradayım? Bilmiyorum.
Okin'in Rawls üzerine olan makalesini okumuş olan var mı acaba?
Monday, 1 March 2010
neutral evil
A neutral evil villain does whatever she can get away with. She is out for herself, pure and simple. She sheds no tears for those she kills, whether for profit, sport, or convenience. She has no love of order and holds no illusion that following laws, traditions, or codes would make her any better or more noble. On the other hand, she doesn’t have the restless nature or love of conflict that a chaotic evil villain has. The criminal who robs and murders to get what she wants is neutral evil. Some neutral evil villains hold up evil as an ideal, committing evil for its own sake. Most often, such villains are devoted to evil deities or secret societies. The common phrase for neutral evil is "true evil." Neutral evil is the most dangerous alignment because it represents pure evil without honor and without variation.
Neutral Evil is called the "Malefactor" alignment. Characters of this alignment are typically selfish and have no qualms about turning on their allies-of-the-moment. They have no compunctions about harming others to get what they want, but neither will they go out of their way to cause carnage or mayhem when they see no direct benefit to it. They abide by laws for only as long as it is convenient for them. A villain of this alignment can be more dangerous than either Lawful or Chaotic Evil characters, since he is neither bound by any sort of honor or tradition nor disorganized and pointlessly violent.
O kadar evil bir karakterim olduğunu sanmıyorum aslında. Bari Lawful olsaymışım. pfh.
Friday, 26 February 2010
nostalgia is drunk and frustration can be gorgeous
-My Chemical Romance - Three Cheers for Sweet Revenge albümünün tamamı ve Demolition Lovers;
-Alkaline Trio - Mercy Me, Burn, Radio, We Can Never Break Up, I Lied My Face Off, Stupid Kid, Private Eye, Sorry About That ve Enjoy Your Day;
-Coheed and Cambria - A Favor House Atlantic ve Delirium Trigger;
-Matchbook Romance, Finch, Dashboard Confessional, From Autumn to Ashes, From First to Last, Saosin, Circa Survive etc. şarkıları yer alıyor.
O kadar ki, kendime bir adet Coheed and Cambria konser bileti almış bulunuyorum 24 Haziran Londra konserlerine.
Oh dear god, I don't feel alive
when you're cut short of misery
will you pray it be the end?
give a look surprised wide eyes to me
then you'll know just what I am,
the scare that triggers your fear.
come know me in a different light now,
come know me as god
you made a good friend to me
but while you were outnumbered and torn
you made us do things to you
Nostalji rüzgarlarım liseye kadar esiyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ortalık yerde söylerken 2 kere düşüneceğim bir şey bu ama gayet ortaokul grubum olan Duman'ın bile iğrenç titrek vokalleri saymayınca aslında ne kadar güzel şarkılarının olduğunu fark ettim ilk 2 albümlerinde. Dolayısıyla Duman-Bal. So there.
you never see the lonely me at all
Bu şarkı dünya üzerindeki en hüzünlü güzelliklerden biri kesinlikle. Thank the gods şu an deli aşık olup birlikte olamadığım biri yok ki içimi o kadar acıtmıyor dinlerken, ama 1.55'teki bölümüne tapıyorum kesinlikle. Ayrıca 2.55'te Bowie'nin "Without you I'm nothing" deyişine ayrı tapıyorum.
I'm unclean, a libertine
And every time you vent your spleen,
I seem to lose the power of speech,
You're slipping slowly from my reach.
You grow me like an evergreen,
You never see the lonely me at all
I...
Take the plan, spin it sideways.
I...
Fall.
Without you, I'm nothing.
Take the plan, spin it sideways.
Without you, I'm nothing at all.
Tuesday, 23 February 2010
goldsmiths

Sizce?
the vault pt.2
MbMJ Totally Turnlock Billfold



PS: Şu an fark ettim ki birisi "the L Word Shane'in penisi var mı" diye google'da aratıp blog'uma ulaşmış. LOL out loud yani, Shane bir kadın olduğuna göre penisi olma ihtimali ne kadar? Strap-on diyoruz biz ona.
Sunday, 21 February 2010
love music hate homophobia
Gündüz Itty Bitty Titty Committee gösterilecekmiş ayrıca, özlemiştim o filmi çok, süper oldu.