Sunday, 23 August 2015

dating apocalypse

Son birkaç senedir hayatımı vize ve iş/müşteri bulma stresleri ele geçirmişti. Bir süredir günlük hayatıma devam etmemi neredeyse imkansız hale getiren anksiyete krizleri ile boğuşuyordum. Geçmişte daha stresli durumların bile üstesinden gelmeme yardımcı olan rahatlık ve cesaretin 22-23 yaşlarında beni terk etmesinin ardından en ufak şeyler bile bende fena bir anksiyete tetikler hale gelmişti. En sevdiğim hobilere dikkatimi vermekte zorlanıyordum. O yüzden bu dönemde vize ve iş durumumu yoluna koymak dışındaki şeyleri geri plana atmıştım.

Şimdi bu en büyük endişe kaynaklarım geçici süreliğine de olsa aradan çıktığından yeniden hayatıma devam etmeye odaklanıyorum. Geçen gün evde sessiz sakin bir akşam geçirirken birden içimi bir yalnızlık hissi kapladı ve biriyle "çift" olmayı ne kadar özlediğimi fark ettim. İki kişi için yemek pişirmeyi, Cuma akşamlarını sevdiğim biriyle battaniye altında film izleyerek geçirmeyi, sabahları birine sarılarak uyanmayı, biriyle birlikte tatile gitme heyecanını, güneşli bir günü parkta birlikte piknik yaparak geçirmeyi özlüyorum. Ama bunları içimde en ufak bir heyecan uyandırmayan biriyle yaşamaktansa single olmayı tercih ettiğimden ve birtakım taviz vermek istemediğim kriterlerim olduğundan uzun zamandır tek başımayım.

Gerçek hayatta birinin yanına gidip muhabbete girecek sosyal kabiliyete sahip olmadığımdan insanlarla netten tanışmak bana daha kolay geliyor. Biriyle buluşmaya hayatımın birkaç saatini feda etmeden önce profiline bakıp bana uygun biri olup olmadığına dair doğru yanlış bir çıkarımda bulunabilmeyi, normalde karşıma çıkmayacak insanlarla karşı karşıya gelebilmeyi, insanları dış görünüşlerine ek olarak kendilerini nasıl tanıttıklarına göre de değerlendirebilmeyi seviyorum. Ama yine de o kafamdaki ideal insanı bulabilmiş değilim.

Şöyle işi, böyle evi, öyle arabası olsun türü materyalist kriterlerim yok aklımdaki insan için. Model görünümlü bir insan idealine takılmış da değilim. Ama bazı ufak şeylere çok takılıyorum. Kendi ana dilini doğru düzgün konuşmayı, yazmayı bilmeyen insanlar ve SMS dili konuşanlar beni çok itiyor mesela (bir şey/birşey ayrımı gibi üfürükten şeyler değil de, yalnız/yanlız ayrımını yapamayanlar, de'sini ayrı yazamayanlar, İngiltere'de ise you're/your farkını bilmeyenler giriyor bunun içine). Sigara içenlerin ya da hayatı sabah akşam alkolden ibaret olanların yanına yaklaşmıyorum zaten. Aşırı kıskançlık, aşırı sahiplenicilik, yalan dolancılık, amaçsızlık, dindarlık, kendi gibi olmayanları yargılayıcılık, fazla kendini beğenmişlik de bana göre değil. Ama bunlar dışında açık zihinli olmaya çalışıyorum. Yine de tekrar görmek isteyeceğim kadınlar çıkmıyor karşıma.

Geçenlerde Vanity Fair dergisinde Tinder'ın "dating apocalypse" olduğuna dair bir yazı çıkmış ve bayağı konuşulmuştu. Yazı bu tür site ve app'lerdeki seçenek bolluğunun insanda kusursuzluk arayışı ve aşırı seçiciliğe neden olduğundan bahsediyordu. Bugün farkına vardım ki insanların profillerine neredeyse iş başvurusu için CV eler gibi bakıyorum artık. Yazıda doğruluk payı var galiba.

No comments: