Tuesday 26 November 2013

rolleyes

İngiltere'de yaşayan Türk ve gay kız arkadaşlarımla aramızda haftada bir falan mutlaka *rolleyes* efekti eşliğinde "Türkiye lezbiyenleri işte kızım, naparsın" şeklinde bir muhabbet geçiyor. Gerçekten Türkiye lezbiyenlerinin çok büyük kısmı bir acayip, ya da bu acayiplik belki hetero kadınlarda da var, bilemiyorum. Ama Türkiye gay ortamlarına altı yıl önce adımımı attığımdan beri dikkat ettim ki kadınların çoğunda inanılmaz bir (bu ifadeyi kullanmak istemezdim ama) "kezbanlık" var. Tanıştıktan 10 dakika sonra "Başka hiçbir kadınla konuşma, hayatında sadece ben olmalıyım" türü maço tavırlar içine gireni mi ararsın, ilk görüşte "hayatımın aşkığğğğ" diye yapışanı mı ararsın, kavga dövüş ilişkilere "aşk" diyen gurursuzları mı ararsın, ayda bir Facebook'ta sevgilisinin soyadını alanı mı ararsın, her türlü sorunlu insan var. Ve maalesef bunlar Türkiye lezbiyen ortamının çoğunluğunu oluşturuyor.

İnsanlar neden doğru düzgün tanımadıkları kadınlara bu kadar bağlanıyor ve neden bu kadar sahipleniciler, emin değilim. Belki ülkede potansiyel sevgili sayısı sınırlı olduğundan her ellerine geçirdiklerine yapışıyorlar. Belki öyle büyük bir aşık olma isteği hissediyorlar ki, kendilerini ancak böyle abartılı davranışlarda bulunarak kandırabiliyor ve "aşık olduklarına" inandırabiliyorlar. Belki sadece özgüvensizlik, kendini değersiz görme. Ya da belki kültürel bir şey - birine bağlanma aşamasına gelene kadar birden fazla insanla görüşme ("dating") işi Türk kültüründe pek yer bulan bir şey değil, daha dereyi görmeden paçayı sıvıyor ve sonra da can havliyle kendini suya atıyor herkes.

Ben de zamanında böyle miydim diye düşünüyorum da, ergenliğim bitti biteli bu tür mağara kadını tavırlarda olduğumu hatırlamıyorum. Nedir bu aşırı sahipleniciliğin, aceleciliğin sebebi? Bu duruma getirebileceği bir açıklaması olan varsa lütfen paylaşsın.

No comments: