Monday 23 July 2012

there is no harm in hoping for change

Dün Belçika'dan döndük. Her şey yolundaydı, ta ki T D'ye çemkirip duran mesajlar atmaya başlayana kadar.

Bu haftasonu tüm stresimizi Londra'da bırakacağımız konusunda anlaşmıştık. Ancak ne kadar denediyse de D T'nin salak mesajlarının kendisini etkilemesine engel olamadı. Onun o ruh hali ufacık bir şeyin kısa süreli de olsa ilk tartışmamıza dönüşmesine neden oldu. Tam konuşup olayı halletmiş ve süper bir akşam geçirmiştik ki,   T ertesi sabah yine mesajlarıyla günümüzün içine etti. Pazar sabahı uyandığımda D tıkır tıkır mesaj yazıyordu. Bir daha bilmem kaç hafta birlikte uyanamayacağımız için içimde olan sarılma isteği daha uyandığım anda hissettiğim bir soğukluk ve negatif ruh hali içerisinde yok oldu. Brüksel'deki otelden çıktığımızda sahilde bir yerlerde kahvaltı edip biraz kafa dinlemeyi planlıyorduk. D yol boyunca her kırmızı ışıkta, yemek yediğimiz sırada ve tüm feribot boyunca SMS üzerinden T ile kavga ettiği için bütün gün diken üzerinde hissettim. Londra'ya geldiğimizde beni öyle ani ve damdan düşer bir şekilde bıraktı ki, araba kapısını kapattığım an gaza basıp gitti desem abartmış olmam.

Dün tüm bunlara kafa yoramayacak kadar yorgundum ve erkenden kafayı vurup uyudum. D ve T akşam "ilişkilerinin nereye gittiğine dair" konuşacaklardı. Bu sabah D ile konuştuğumuzda konuşmalarının nasıl gittiğini sordum. İyi geçtiğini, ama halletmeleri gereken çok şey olduğunu söyledi. Sinirlendim. Daha 24 saat önce bana artık bıktığını, kendisine yeni bir ev bulduğunu ve ciddi anlamda taşınmayı planladığını söylerken birden "Sorunlarımızı halletmeye çalışacağız" moduna geçmesine çok sinirlendim gerçekten. İki aydır araları %80 bozuk, iki aydır "ilişkimizin geleceği" konseptli konuşmalar yapıp duruyorlar, iki aydır D bana ayrılmayı planladığı izlenimini verip duruyor, sonra T birkaç saatliğine cadı ruh halinden kurtulup D'ye canım cicim yapıyor ve D bana "İlişkimizi yürütmek için elimden geleni yapacağım" konseptli laflar ediyor. İki gün sonra yine "Ev bakıyorum, yetti artık". Sonra yine baştan sona aynı şey. Gerçekten artık bana yetmeye başladı.

Tüm bu muhabbetin üzerine bir de aralarını düzeltmeye çalıştıklarını ve bana bu aralar pek mesaj atamayacağını söyledi. Peki o zaman neden T ile birlikte yaşadığı ve benimle ancak üç haftada bir bir haftasonu geçirdiği halde, üstelik de doğumgünü haftasonumda ve birlikte gittiğimiz ilk tatilde bütün gün T ile mesajlaşıp duruyordu? Hem de bana bu haftasonu her şeyi geride bırakmaya söz verdiği halde?

Duygusala bağlayıp ileride pişman olacağım bir karar vermek istemiyorum, ama geçen haftaiçi arkadaşlarımın evine yemeğe gidişim ve bu haftasonu sonrası ilişkimizi ciddi anlamda sorgulamaya başladım. Bu davranış biçimi D'nin ya bir ipte iki cambaz oynatmaya çalıştığına, ya da gerçekten bu kadın ona ne kadar bombok davranırsa davransın kalkıp gidemeyecek olmak gibi fena bir karakter kusuruna sahip olduğuna işaret ediyor. Her ikisi de beni bir insandan soğutacak durumlar.

Bu haftasonu bana her şeyden çok bir insanın tamamını istediğimi gösterdi. Böyle yarım yamalak, ayda yılda bir bir ilişki istemiyorum. Birlikte yaşayacağım, tatile gideceğim, mum ışığında yemek yiyip yorgan altında DVD izleyeceğim birini istiyorum. D ile zamanla bunun olabileceğini düşünmüştüm, ama kitaptaki en eski yalanlardan olan "Senin için eşimi terk edeceğim"in ağına düştüm sanırım.

No comments: