Sunday 1 January 2012

a room of one's own

Dün birisi bana 4 yıl önce gerçekleşmiş bir olaydan bahsetti. Söz konusu olayın başımdan geçtiğini düne kadar tamamen unutmuştum. Hafızamın o kadar derinlerinde kalmış ki, "Gerçekten böyle bir şey olmuş muydu ya" diye sordum kendime, o anı abartısız bir yabancının başından geçmiş gibiydi.

Erken ve gayet ayık sonlandırdığım yılbaşı partisinden sonra eve gelip yatağıma girdiğimde uyku ve uyanıklık arasında gidip gelirken aklıma şu geldi: "O olay şu anda üzerinde yattığım yatakta olmuştu". Bu da hafızam için pek bir şey ifade etmedi. Ama bir kere o düşünce aklıma girdikten sonra bu yatakta yaşadığım şeyleri düşündüm (odasında hiç bir zaman sandalye, koltuk vs bulunmamış biri olarak hayatımın tamamı yatakta geçiyor denebilir). Son derece nostaljik biri olmama rağmen bu düşünce beni sentimental ruh hallerine sürüklemedi. Nedenini düşündüm. İstanbul'da yaşarken aldığım bu yatağım benimle birlikte İzmir'e geldi. Ama sanırım yatağın anıları İstanbul'daki odamda kaldı. Önemli anılarımla ilişkilendirdiğim için benim için değerli olan ve İstanbul'dan getirdiğim objeleri düşündüm. Hiçbiri beni İstanbul'daki odamı kafamda canlandırmak kadar duygusallaştırmadı. O yüzden anıların eşyalarda değil, mekanlarda yaşadığına karar verdim. Ya da belki eşyaları gittiğimiz yere götürebilirken, mekanları arkada bırakmak zorunda kaldığımız için, ulaşılamayan/kaybedilmiş şeyler olarak mekanlar nostalji hissini daha fena tetikliyordur. Bilemiyorum.

Odaların kendi enerjileri olduğuna sonuna kadar inanıyorum. Şu ana kadar bir sürü evde yaşadım ve bazı evler nedensiz bir şekilde bana korkutucu, soğuk ve rahatsız edici geliyordu. Bazılarında da aynı şekilde kendimi çok rahat ve huzurlu hissederdim. Eğer ev ve odaların enerjileri varsa ve o enerjiyi hissedebiliyorsak, neden o etkileşim çift taraflı olmasın? Neden his ve anılarımız o enerjinin bir parçası haline gelmesin?

No comments: