Wednesday 21 December 2011

don't leave me here with only mirrors watching me



Bu şarkıyı henüz dinlemediyseniz, mutlaka dinleyin.

Conor Oberst'in sesinin 2:50'de aldığı hale bayılıyorum. "Don't leave me here" derken nasıl bir çaresizlik, ne kadar çıplak bir acı var sesinde. Sadece bu şarkı için konuşmuyorum; hislerini sesine bu adam kadar iyi yansıtabilen bir başka kişi yok bu dünyada kesinlikle. Bu şarkıda ya da Haligh, Haligh, A Lie, Haligh'da falan bazen öyle bir titriyor ki sesi, yüzünü bile görmeden "Ağlıyor" diyor insan.

**

Staj bitişi neye uğradığını şaşırmış, fazla boş vakitten kafayı yemiş bir ruh halindeydim. Şimdi hayatım yine fena halde rutine bağladı. Ve yine "Zaman yetmiyor" moduna geçtim. Sabah 9.25'e saatimi kuruyorum. Uyanıp ilaç içiyor, bir yarım saat daha kedimle birlikte uyukluyorum. 10.10'da "The Glee Project" eşliğinde kahvaltı ediyorum. O bitince maillerime, Facebook'uma ve diğer hesaplarıma bakıyorum. Kitap okuyorum. Sonra Digiturk'teki dizilerimi izleyerek öğle yemeği yiyorum. Ruh halime göre Wii oynuyor ya da Agatha Christie romanlarının TV uyarlamalarını izliyorum. Yazdığım online dergi için İngiliz basınını takip edip, birkaç haber derliyorum. Çocukluğumun favori oyunlarından RollerCoaster Tycoon'u yeniden buldum bu aralar, biraz onu oynuyorum. Akşam yemeği yiyorum, Digiturk'te izlemek istediğim dizi ya da film varsa izliyorum, yoksa kitap okuyorum. Gece 1'de National Geographic'te yurtdışında yasadışı işlere bulaşıp hapse giren insanları konu alan Banged Up Abroad diye bir program oluyor; televizyonu o bittikten sonra kapanacak şekilde ayarlayıp yatağımda onu izliyor ve uyuyakalıyorum. Ertesi gün yine aynı şeyler baştan.

Peki sıkıcı mı, hayır, değil.

No comments: