Monday 31 October 2011

total BS

Boğaziçi'nde açılan Starbucks'ı protesto için böyle bir şey dağıtılıyormuş kampüste.



Nedense insanlara Starbucks çok batıyor bu ülkede. Ya da Starbucks değil de, genel olarak "lüks" kabul edilen şeylerden bahsedilmesi batıyor diyelim. Ekşi Sözlük'te ne zaman Starbucks'la, Harvey Nichols'la, pahalı bir çanta markasıyla ilgili bir şey yazsam kötüleniyor mesela. Gerçekten kedi-ciğer muhabbeti, başka şey değil.

Şimdi bu Starbucks-CocaCola-kapitalizm-tü kaka insanları sanki kapitalizmin dışında mı yaşıyor? Hiç bir çok uluslu şirketin ürünlerini tüketmiyorlar mı? Tek uluslu ya da yerli firmaların ürünleri kapitalist ekonomiye dahil değil mi? Bu ilanı bastıran tipler bilmemne köyünde kendi tarlalarında kendilerini doyurmaya yetecek kadar sebze ekip, topluma dahil olmadan bir komün hayatı falan mı yaşıyorlar?

O bahsettikleri 1 liralık kantin kahvesi çok uluslu bir şirket olan Nescafe'nin üçü bir aradası değil mi?

İnsanların zihniyetini en ufak bir şekilde etkilemeyecek, buruşturulup çöpe atılacak bir ilan için bir sürü ağaç kesilmesine neden olup, cebinden baskı parası ödemek kahveye 6 lira ödemekten daha büyük bir kerizlik değil mi?

Onu da geçtim, sana ne kardeşim benim kahvemden? Belki para içinde yüzüyorum, o para cebimde ağırlık yapıyor, kahve 6 değil 60 lira olsa beni rahatsız etmiyor. Belki maddi durumum senden daha kötü, ama bütün hafta para biriktirip 5 gün boyunca çalışmamın hediyesi olarak kendime Starbucks'tan kahve ısmarlıyorum. Belki tadı hoşuma gidiyor. Belki bedava internete ihtiyacım var. Belki o sakin ortamına bayılıyorum. Belki evime, iş yerime, okuluma en yakın mekan. Belki Starbucks kahvesi içince götüm o derece kalkıyor ki orgazmik hissediyorum. Sana ne yani? Anlamadım gerçekten.

Bırak sen kantin kahveni iç, ben Starbucks'ta tall Americano'mu içeyim.

PS. "Vermekten dolayı" ifadesinde anlatım bozukluğu var sanki.

PPS. Bu arada geçen gün gazete için hazırladığım bir haberde insanların ellerinde grande kahveyle gördükleri birinin küçük kahveli birinden daha önemli birisi olduğunu varsaydığından bahsetmiştim. Acaba tall değil de grande mi içsem bundan sonra? Bu insanlara iyice batsın hem.

**

Starbucks'tan bahsetmişken, dün acayip ötesi bir rüya gördüm.

Kuzenimle Londra'ya gitmişiz. Benim ev tutmam gerekiyor, ama nedense gitmeden tutmamışım. Oradaki eski evime gidiyoruz, bakıyoruz falan, evi kiralayan emlakçılar değişmiş. Tacizci bakışlı herifler gelmiş yerlerine. Canımızı zor kurtarıp kaçıyoruz. Kuzey Londra'da alakasız bir kamp yerine gidip, çadır kuruyoruz. 2 gün kalıyoruz, bir bakıyoruz geceliği 64 pound'muş. "Oha" diyorum, "o paraya otelde kalsaymışız keşke." Neyse, ödeyip Central London'a geliyoruz. Kuzenime diyorum ki, "Starbucks'a gidelim, benim Starbucks kartım olduğu için bedava internete girebiliyorum, orada nete girip kendimize bu gece kalacak ev buluruz. Hem de canım Mango Frappuccino çekiyordu günlerdir." Ama biliyorum, hemen o gün taşınacak ev bulmamız zor. Arkadaşlarımın çoğunun evi merkeze uzak olduğu için onlarda kalmak istemiyoruz. Aklıma şöyle bir fikir geliyor: "En olmadı gider, St.Paul'ü işgal eden Occupy London protestocularının yanına çadır kurup onlardan biriymiş gibi yaparız ev bulana kadar." Sonra nasıl olduysa BFI'da bulduk kendimizi. Lindsay Lohan'in koyu kızıl-kahve saçlarla, kırmızı rujla ve siyah bir korseyle sahnede oturup sigara içtiği, "Denizde daha çok balık var" türü İngilizce sözleri olan bir şarkı söylediği bir tür konser videosu sahneleniyordu. Sonra uyandım.

Çok çılgın değil mi?

No comments: