Sunday, 30 October 2011

hell no

Çok acayip bir akşam geçirdim. İş gününün tamamını bir "blur" şeklinde geçirdikten sonra Taksim'de kuzenimle buluştum. Ekvator Cafe'ye yemek yemeye gittik.

Mekanın oturduğumuz katında bizden başka kimse olmamasına rağmen ve geldiğimizi gördüğü halde 5 dakika sonra gelen Garson 1, "Menü vereyim mi" diye sordu. Aklımızdan "E heralde" diye geçirip gayet durumu garipsedik. Sonra sipariş verdik, adam "Tamam" dedi ve gitti. Bir kola, bir bira, bir tavuklu fajita ve bir burgerden ibaret olan siparişimizi aklında tutamamış olacak ki, biraz sonra gelip "Sizin siparişleri bir daha alabilir miyim" dedi. O sırada kendisine Foursquare'de check-in yapanlara fındıklı vodka shot hediye etme kampanyaları olduğunu hatırlatarak shot'larımızı istedik. Adam neden bahsettiğimiz anlamadı. Garson 2 geldi, ona da anlatmaya çalıştık, anlamadı. En son bir tür işletmeci olduğunu tahmin ettiğim bir adam geldi, o ne dediğimizi anladı. Ancak 10 dakika sonra ne shot'larımız, ne de içeceklerimiz gelmemişti. "Bizden başka insan yok, neden içecekler hala gelmedi" diye düşünerek bara baktım, 2 tane garson oturmuş sohbet ediyor ve mekanın kapalı olmasına rağmen sigara içiyorlardı. Neyse, sonunda içkiler geldi. Yarım saat sonra falan da yemek geldi. Tavuklu fajitam beef fajitaya dönüşmüştü. Geri gönderip bir yarım saat daha beklememek için sesimi çıkarmadım. Shot'lar bu arada hala gelmemişti, bilmemkaçıncı kez hatırlattıktan sonra yemeğin sonuna doğru geldi. Yedikten sonra hesabı istedik, bir baktım Garson 1 adisyona en başından direk beef fajita yazmış, ve arada 5 lira fiyat vardı var. Hesabı getiren Garson 2'ye hata yapmış olduklarını söyledim. Bana hiç bir cevap vermedi, sadece kafasını yana yatırarak "Ee napalım, ödeyin artık hadi" modunda sırıttı. 3-4 kere itiraz ettik, her seferinde aynı sırıtış ve elini uzatıyor kredi kartını verelim de makineden geçirsin diye. O sırada Garson 1 geldi, ona da durumu anlattık. "2 kere tavuk fajita dediğimiz halde beef getirdiniz, zaten bir içecek bile 15 dakikada geldi, yemek 40 dakikada geldi, biri yer biri bakar modunda geri gönderip bir o kadar daha mı bekleseydik" dedik. Adam kesinlikle hatasını kabullenmeyerek "Onu yemek gelince söyleyecektiniz" falan dedi. Servisin çok yavaş olduğunu ve beklemek istemediğimizi bir daha hatırlattık, "Fiyat farkı olduğunu düşünmediğimiz için bir şey dememiştik" dedik. Bu sefer adam bize "Hayır fajita 15 dakikada geldi, içecekleri de yemekle birlikte getirmek için özellikle beklettik" dedi. "Bana 'İçecekleri önden mi getirelim, sonra mı' diye sordunuz mu, hem bizden başka insan bile yok, fıçıdan bir bira doldurup getirmek nasıl 15 dakika sürer" dedim. Bu sefer adam direk gözümün içine kadar dibime girip gayet kabadayı ve küstah bir tavırla "Sen ne anlarsın burada işlerin nasıl yürüdüğünden" türü kaba ötesi bir laf etti. Tam bir mahalle kabadayısı tavrıyla. Ben o farkı ödememekte ısrar ettim, adam iyice kabalaştı, o sırada işletmeci olduğunu sandığım insan geldi, garsonu kenara çekerek "Kavga mi edeceksin insanlarla, ne yapmaya çalışıyorsun" falan dedi. Garsonlar bir özür bile dilemeden ortadan kayboldu, işletmeci özür diledi ve farkı hesaptan düştü. Ödeyip çıktık.

Ben bir daha böyle bir mekana hayatta adım atmam. Kuzenim de atmaz. Umarım bunu okuduktan sonra siz de atmazsınız.

Dünyanın uygar ülkelerinde müşteriye çalışanların hatası sonucu yanlış yemek gelirse, o yemeğin parası alınmaz. Müşteri o yemeği yer ya da geri gönderip doğrusunu bekler, ama para ödemez. Medeni ülkelerde yaptıkları hata garsonlara belirtildiği zaman "Kusura bakmayın, hemen halledelim" derler. Müşterilere "Bir tokatlamadığın kaldı" dedirten mağara adamı tavırlarında bulunmazlar. Ve son olarak müşterisine saygı duyan işletmeciler, böyle adamları çalıştırmazlar. Böyle tatsız bir şeye maruz kalan müşterilerine özür amaçlı "Ödemeyin, ikramımız olsun" derler. Hadi yemeği ikram etmeyecek kadar para derdindelerse, bir içki ikram ederler bari ki müşteri mekandan soğumasın.

Ama nerede..

Neyse, sonra Kafe Pi'ye ve ardından Bigudi'ye gittik. Yanımda Avusturyalı bir arkadaşım vardı. Gece boyunca 4928 tane insan yanımıza gelip "Sevgili misiniz" diye sordu. Ne alaka bilmiyorum. Sonra bunu sormaya gelenlerden biri "Hayır" cevabımın üzerine "Karşıda oturan arkadaşım senden hoşlanmış ama Balık burcu olduğu için gelmeye çekiniyor" dedi. Kimsenin kalbini kırmak istemediğim için biraz-arkadaşça-konuşur-sonra-ilgilenmediğimi-belirtirim diye düşündüm ve böyle arkadaş göndermeyi ilkokul işi bularak "Neden kendi gelmiyor" dedim. Kız bunu iletmeye gitti, sonra geri geldi. "Utanıyor o, Balık burcu ya, sen gel" dedi. Bunun Balık burcuyla alakasını anlamadığım halde "Ben de üşeniyorum, Yengeç burcuyum ya, gelemem, arkadaşlarımla oturuyorum görmüyor musun" dedim. O sırada arkadaşlarımdan biri "Bir problem mi var" diye olaya dahil oldu. Masamıza gelen kız "Arkadaşın arkadaşıma bakıp duruyormuş iki saattir, şimdi de naz yapıyor" türü bir laf etti. Benden ve benden hoşlanan insandan gayet alakasız olarak yanımıza gelen maço ötesi kızla arkadaşım dışarı çıkıp tartışmaya başladılar. Sonra hoşlanan insan yanıma gelip arkadaşının sarhoş olduğunu söyleyerek özür diledi ve maço kızı alıp gitti.

Çok bizarre bir olaydı.

Gerçekten "bakıp durmuyordum" kesinlikle. O kız yanıma gelene kadar karşı masada oturan insana dikkat bile etmemiştim, o karanlık ortamda görmem mümkün değil zaten. Öylesine özellikle birine bakmadan etrafıma bakınıyordum, barlarda herkesin yaptığı gibi. O insan da bunu "bana bakıyor" olarak algılamış sanırım. İlginç.

Bu kadar aksiyona rağmen uzun süredir dün geceki kadar eğlenmemiştim. "1'e kadar dayansam da arkadaşıma ayıp olmasa bari" diyen ben 2 tane 70'lik, 2 fındık vodka, 4 Long Island, 2 Jack Daniel's ve 3-4 tane ne olduğu belirsiz shot kombinasyonuna isyan eden midem yüzünden eve dönmek zorunda kaldığımda saat 4'tü. Çok, çok eğlendim Isabelle ile. Ve birkaç farklı kişinin gelip benimle muhabbet başlatmaya çalışması da egoma iyi gelmedi desem yalan olur.

Alakasız bir şekilde dün 4 yıldır falan görmediğim bir arkadaşımı gördüm Bigudi'de, onun masasına oturduk. Masadaki diğer 2 kişiden biriyle aynı yerde çalışıyormuşuz. Dünyanın küçüklüğüne oha diyorum bazen.

Orta sonda Mavişehir'den Güzelbahçe'ye olan uzuuun okul yolunda çok dinlerdim bu şarkıyı. Aklıma geldi bugün.

No comments: