Wednesday 21 September 2011

if columbus was wrong, i'd drive straight off the edge

Fena, fena bir stres içindeyim.

Yanında staj yapacağım gazeteci bana başlangıç tarihim olarak 1 Ekim'i söylemişti. 1 Ekim'in Cumartesi'ye geldiğinin farkında olmadığını varsaydım ben, ama bazı arkadaşlarım "Medya sektöründe belli olmaz, gerçekten Cumartesi başlamanı istemiş olabilir" falan diye düşünüyor. Yine de beş kuruş para vermedikleri, yemek ya da yol masraflarını bile ödemedikleri, sigorta falan etmedikleri, son derece gayriresmi çalışan bir stajyeri haftasonu çalıştıracaklarını sanmıyorum. Neyse, yine de 1 Ekim'de giderim diye düşünüyordum ki, 2 Ekim Pazar akşamı İstanbul'a dönecek şekilde Slovenya'ya gitme şansı çıktı karşıma; ve 10 dakika içinde gidip gitmeyeceğime karar vermem gerekiyordu. Yeni yerler görme şansını asla kaçırmayan bir insan olduğumdan gitmeyi kabul ettim. Sonra da bu bahsettiğim insana Pazartesi başlayıp başlayamayacağımı soran bir email attım. 2 gün oldu, cevap gelmedi. Panikledim.

Bir diğer panik sebebim ise kendim hiç görmeden, Pazar akşamı Slovenya dönüşü bana tertemiz bir şekilde hazır olacak bir ev bulmak zorunda olmam. Normal koşullar altında Taksim tarafında bir 1+1 ya da stüdyonun kirası 800TL falan civarındayken, sırf iki ay kalacağım diye ve eşyalı eve ihtiyacım var diye bana 30-40 metrekarelik evleri turist fiyatına aylığı 2.000TL'ye falan kiralamaya çalışan fırsatçı tiplerle uğraşıyorum günlerdir. Ne kadar bıktım anlatamam. 800'e Cihangir'in arka sokaklarında asansörsüz eski bir binadaki banyosuz, mutfaksız, televizyonsuz bir oda kiralamaya çalışanlar; Elmadağ'da 1.500'e "full eşyalı" her şey dahil ev kiraladığını iddia edip sonra eve bir fırın ve mikrodalga koymayanlar, temizliğe de ekstra para isteyenler; aynı fiyata mutfaksız, banyolu bir odayı "stüdyo" diye kakalamaya çalışanlar; bilmemne ara sokağındaki 60 yıllık apartmanda 1+1 bir dairenin içini yenileyip ayda 3.500TL isteyenler; "Normalde kiramız 900 ama siz sadece 2 ay kalıyormuşsunuz diye 1.500 olur" diyenler; hiç bir detaya yer vermediği bir ev ilanı verip sonra "Biraz evden bahseder misiniz" diye arayan insanları "Neyinden bahsedeyim" diye tersleyenler; her türlü şeyle karşılaştım. Arkadaşlarım aracılığıyla bulduğum ev arkadaşı arayan insanların da evleri ya Taksim'e her gün gidilip gelinemeyecek kadar uzak; ya da benim rahat edemeyeceğim kadar eski, dökülen apartmanlarda.

Londra'da Oxford Street'e 10 dakika uzaklıkta bir ev bulmam hem bundan çok daha kısa sürmüş, hem de bana çok daha ucuza mal olmuştu. Zamanında Taksim'de ev alıp, içini IKEA'dan döşeyip sonra normal kira fiyatının 2 katına kiralayıp insanları kazıklamak ne kolay hayatmış gerçekten.

Yemin ediyorum o kadar bıktım ki, çok kıymetli şehrinize de size de deyip bu sonbaharı İzmir'de güzelim evimde geçiresim var.

No comments: