Monday 13 June 2011

let's follow the cops back home

Bilmeyenleriniz varsa geçen gün kaçırıldığı için üzüldüğümden bahsettiğim Gay Girl in Damascus adlı blogun yazarı iddia ettiği gibi Suriyeli gay bir kadın değil, Amerikalı hetero bir erkek çıktı. Adam bunu Suriye'deki duruma dikkat çekmek için yaptığını iddia ediyor. İyi güzel de, bu nasıl bir şuursuzluk, nasıl bir sorumsuzluk örneğidir? Şimdi bu adamın yaptığı düşüncesizce bu hareket yüzünden Amina'nın başına gelenleri gerçekten yaşayan insanlara kimse inanmayacak. Suriye'de blogger'lar gerçekten kaçırıldıklarında bu düzmece olay yüzünden kimse dikkate almayacak. Adamın blog'da yazdığı şeyler ne kadar doğru olursa olsun, sırf düzmece bir karakter yarattığı için insanlar Suriye'den gerçekte olan biten şeylerin olmadığını sanacaklar. Ülkedeki LGBT aktivistler bu olaydan beri devletin iyice üzerlerine geldiğinden bahsediyorlar. Peki onlara ne olacak, bu adam Edinburgh'daki rahat yatağında uyurken?

Blogun yazarının yazdığı özrü okudum. Eğer bu kaçırılma olayını uydurup dünya basınını ve "Amina"'ya yardım etmek isteyen milyonlarca insanı günlerce meşgul etmeseydi belki kendisine sempati duyabilirdim. Eğer "Ne yapsam da blog'um daha çok okunsa" sorusuna bulduğu cevap "Lezbiyen taklidi yapayım bari" olmasaydı; lezbiyen cinselliği üzerinden prim yapmaya çalışan, muhtemelen lezbiyenliğin kendi zevkine hitap etmek için var olduğunu düşünen heteroseksüel bir erkek olmasaydı, belki ona anlayış gösterebilirdim. Ama durum böyle değil.

Lezbiyenliği fetiş objesi haline getiren heteroseksüel erkeklere en ufak bir sempati duymuyorum.

Bu durumda haline en çok üzüldüğüm insan Amina ile 6 aydır internet üzerinden bir ilişkisi olan Kanadalı kadın. Bir insanın böyle duygularıyla oynayan bir adama hak verebilmem mümkün değil.

**

Bu sabah Sözlük'te Sami Eker entry'min oylandığını gördüm. Yıllar önce (2004'te) yazdığım bir şeyin oylanmasının hayra alamet olmadığını düşünerek başlığa baktım ve öğrendim ki İzmir Atatürk Lisesi'nde Genel Türk Tarihi dersimize giren "İmparator" lakaplı hocamız vefat etmiş. Sami Hoca okulda dersine girdiği, girmediği herkes tarafından bilinen; her derste, hatta sınavlarda bile sigara içmeye çıkan; sınıfta dersin ortasında tırnaklarını kesmeye karar veren; birine bağırırken bile cümlelerini "canım ya" diye bitiren; gülünce gözleri ışıldayan; çok kızdırınca sınıfça omuzlarımıza alıp "İmparator" diye slogan ata ata kendimizi affettirdiğimiz bir öğretmendi. Lise, üniversite dahil tüm zamanlarımın favori hocasıydı. Sabahtan beri aklıma geldikçe gözlerim doluyor. Huzur içinde yatsın.

2 comments:

İDEA said...

satırlarının arasında dolaşmayı özlemişim.
Öğretmenin dilerim huzura varmıştır.
Blog olayına gelince bedenimizin her türlü kullanıldığı taklid adildiği bir dünya da yaşıyor iken bir de ruhlarımızın infazına dayanamıyorum. Şu seçimler yüzünden allak-bullak olan inanç sistemim giderek zayıflıyor. Çoğunluğun verdiği kararla yönetilmekten hoşlanmıyorum. böyle söyleyince ben ama ya demokrasiyi seviyordun'' diyenlere hışımla bakıyorum. ben demokrasinin çoğunluğun isteği değil birbirine yakın düşünen bir grup çoğunluğun verdiği kararlar olduğunu düşünüyorum. böyle işte. ben daha önce okuyamadığım bölümleri okumaya devam edeyim. bir merhaba demek istedim.

zerofeelings said...

ben de çoğunluğun verdiği kararla yönetilmekten hoşlanmıyorum. demokrasi hakkındaki tespitin de gayet doğru. türkiye'de demokrasi diye bir şey olmamasını geçtim (the democracy index'e göre türkiye otoriter-demokrasi karışımı melez bir şekilde yönetiliyor), demokrasi bana göre bir şey değil. her ne kadar biraz ütopik bir yönetim biçimi olsa da, benim ideal devletim meritokrasi ile yönetilirdi kesinlikle. beni yönetecek insanlar benden hem bilgi düzeyi, hem kültür seviyesi, hem de zeka ve yetenekleri bakımından üstün olmalılar.

seçimler moral bozucu, ama ben son birkaç senedir "insanlar bu kadar aptalsa, demek ki bunu hak ediyorlar, ne halleri varsa görsünler" diye bakıyorum ülkenin durumuna.