Thursday 2 September 2010

this is not london

Sözlükte İngiltere başlığına yazdığım entry'le ilgili bir mesaj aldım bugün. "Atıyorsunuz" şeklinde. Entry şöyle:

"yes ya da no yerine her zaman yes please ya da no thank you denilen, bardan içki alırken bile pipeti için ayrı buzu için ayrı 5 kere teşekkür edilen, otobüsten inerken şoföre ve biri siz geçin diye çekildiğinde thank you demenin adet olduğu, otobüs tren ve türevlerinin her zaman vaktinde geldiği, polise en saçma ve ufacık şikayetle bile gittiğinizde son derece ciddiye alındığınız, kimsenin farklı görünüşlü insanlara dönüp ikinci bir kez bakmadığı, herkesin istediği gibi olduğu/istediği gibi yaşadığı ve buna insanların saygı duyduğu ülke. daha sonra türkiye'ye dönüldüğünde de kültür şoku yaşanır. ayrıca ingiltere'de sağlık sistemi* son derece dandik bir şekilde işlemektedir, hastanelerde randevular genelde haftalar sonrasına verilir."

Burada attığım ya da abarttığım bir şey yok. İngiltere'de kaç yıldır yaşarken ve ondan önce turist olarak gittiğimde gözlemlediğim şeyler bu yönde. Ha İngiltere'de kaba insan yok mu, tabii ki var, ama böyle insan yılda 2 bilemedin 3 kere çıkar karşıma. Trenler hiç mi gecikmez, tabii ki gecikir, ama çok nadir. O yüzden o gözlemlerimin tamamen arkasındayım.

Sözlüğe bugün İngiltere başlığına yazılanlardan anladığım kadarıyla "Çok medeni diye övdüğünüz bu İngilizler öyle sömürgeciler böyle bilmemneler" falan gibi bir hava var bazılarında. Birleşik Krallık'ın sömürgeci tarihi ya da ülkenin genel ruh haline istisnai davranan az sayıda insan İngilizler'in son derece medeni bir topluluk olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bizim Türk toplumu olarak en ufak bir laf etmeye bile hakkımız yok bu konuda. Neden?

-İzmir'de bir kere çantam çalındığı için, bir kere de kızın teki bana sokak ortasında tokat attığı için polise gittim. Her iki seferinde de gittiğim karakoldaki polisler bana daha önemli işlerinin olduğunu, böyle şeylerle uğraşamayacaklarını söylediler. Çantam çalındığında içindeki şeylerin değeri 2500TL civarındaydı. Ne çantam, ne içindeki şeyler, ne de kimliklerim bulundu. Polisin olayı araştırdığını bile sanmıyorum, zaten "Bulunmaz bunlar" türü bir şey söylemişlerdi.

İngiltere'de kimlik kartlarımın bulunduğu minik kart şeyini -ne deniyor buna?- kaybettiğimde polise başvurdum. İçinde maddi değeri olan bir şey yoktu; okul kartlarım, öğrenci kimliklerim falan vardı. Polis olayın gerçekleştiği yeri ve saati sorup güvenlik kameralarını inceledikten sonra beni arayacaklarını söyledi. 2 gün sonra birisi aradı, bir şey bulamadıklarını ama şikayetimin open case olarak duracağını ve bir gün bir şey bulunursa aranacağımı söyledi. Ertesi gün evime "Londra'da bir suçun mağduru olduğunuz için çok üzgünüz, eğer ücretsiz danışmanlık hizmeti almak isterseniz şu numarayı arayabilirsiniz" şeklinde polisten bir mektup geldi. Ondan sonraki hafta ise bir suça hedef olduktan sonra hissedebilecekleriniz ve bu konuda yapabilecekleriniz konseptli bir broşür yolladılar. Bu kadar ufak bir olayı bile çok ciddiye aldılar kısacası.

-Türkiye'de trenleri bilmiyorum ama otobüs vaktinde kalkmadığında değil, kalktığında şaşırırım. İzmir'de 121'le Alsancak'a gitmek istediğimde normalde 20 dakikada bir gelmesi gereken otobüsü yaz sıcağında 45 dakika beklediğim olurdu. Otobüs geldiğinde "Neden geç kaldınız" diye sorduğumda da önceki otobüsün iptal olduğu cevabını alırdım her seferinde. Şoförler kafalarına esince seferlerini iptal ediyordu kısacası.

İngiltere'de otobüslerle pek deneyimim olmadı ama bana hiç geç kalan otobüs denk gelmedi. Trene çok biniyorum, nadiren 1-2 dakika dışında geç kalmazlar pek. Abartı geç kalırlarsa da biletinizi saklayıp inince tren şirketine yollarsanız paranızı iade ederler. Trenin önceden belirtilmeden iptal olmasına bir kez denk geldim. Onda da evim yarım saat uzaklıkta olmasına rağmen tren şirketi görevlisi beni kapıma kadar ücretsiz götürecek bir taksi ayarladı gecenin 2'sinde.

-Geçen post'larımın birinde garsonlara, kasiyerlere, barmenlere sen diye hitap eden ve teşekkür etmeyenlere sinir olduğumdan bahsetmiştim. Türkiye'de çoğunluk böyle yapıyor. Masalarına yemek getiren adamı görmezden geliyor, hiç gelmemiş gibi muhabbetlerine devam ediyor insanlar. Barmen içkiyi uzatıyor, alıp gidiyorlar.

İngiltere'de aynen yukarıda bahsettiğim gibi içki alırken bile defalarca teşekkür ediyor insanlar. İçkisi için teşekkür ediyor, "Buzlu olsun" dediğinde barmen buz koyunca ayrı teşekkür ediyor, "Pipet alabilir miyim" deyince verilen pipet için ayrı teşekkür ediyor, para üstünü alınca yine teşekkür ediyor. Ülkem insanı bir kere ederse iyi.

İngiltere'de insanlar otobüsten inerken şoföre teşekkür ediyor onlarca yolcudan biri olduğu halde, Türk insanı tek başına bindiği taksiden inerken şoföre "İyi akşamlar" bile demiyor ve bunu yaparken kendinden utanmıyor. Asansöre birlikte bindiği komşusuna bile inerken "İyi günler" demeyi akıl edemeyenler var. Migros, Carrefour türü yerlere gittiğimde bana poşet uzattığı için teşekkür ettiğimde yüzüme boş boş bakan ve karşılık bile vermeyen kasiyerleri saymam mümkün değil.

İngiltere'de insanlar yürürken biri yol verince teşekkür ediyorlar, ülkemde insanlar birbirine yol vermek yerine omuz atıp özür bile dilemeden geçmeyi tercih ediyorlar.

İngiltere'de ister Pamuk Prenses gibi giyinip gezin, ister yeşil saçlı olun; kimse dönüp bakmıyor. Türkiye'de insanların "normal" anlayışından farklı görünen herkese bakılır, hatta kişi parmakla arkadaşlara gösterilip "Tipe baksana" denir.

İngiltere'de homofobiklerdir istisna olanlar, toplumun geri kalanı onlara ayıplayarak bakar. Türkiye'de eşcinsellere ayıplayarak bakılır.

Burada amacım İngiltere propagandası yapmak değil, medeniyet propagandası yapmak. İngiltere'de de medeniyetten nasibini almamış insanlar vardır elbet, ama "İngilizler medeni değiller" diyenler kendilerini kandırıyorlar. İnsanlar bok atacak şey arayacaklarına biraz örnek almayı deneseler keşke.

3 comments:

inatçı hardal said...

bir de şu var,türk insanı başkalarını çok takıyor.başkası ne giymiş,başkası ne yapıyor sürekli bi telaşlı bir karşılaştırma içinde. e tabi ki bunun etkisi herkese farklı yansıyor kimi "tipe bak" diye laf atıyor ötekisi ise yanındaki kişiye sesli bi biçimde "aa ne giymiş" gibisinden birşeyler diyor. farklı bişeyler giydiysen ya da saç şeklin farklıysa hemen hakkında konuşulduğunu hissediyorsun toplum içindeyken otobüs durağında vs..ankarada durum daha da vahim, etek giydiğin anda laf yiyorsun, hadi onu geçtim tişörtle bile gezerken sırf östrojen sahibi olduğun için bile laf atabilirler sana.
"teşekkür etme" konusuna gelince, gerçekten haklısın,bizim insanlarımız çok,çok kabalar.ben otobüste muavinden bilet aldığımda mutlaka teşekkür ederim adam suratıma bön bön bakıyor.kimsenin böyle bir alışkanlığı yok, komşusuna "iyi bir gün dilemek" veya gündelik hayatta teşekkür etmek gibi.asıl bu ufak sözcükleri kullansalar birbirlerine karşı biraz negatif olmayı bırakırlar diye düşünüyorum.

zerofeelings said...

dediğin herşeye katıldım. o laf atma olayından bahsetmedim bile hiç, eşofman altıyla kola almaya 2 dakikalığına evden çıktığımda bile laf yemek istanbul'dan ingiltere'ye gitmek istememin en büyük nedenlerinden biriydi. o kadar doluyum ki bu konuda, burada bahsetmeyeyim hiç.

otobüste para vermeden önce şoföre "iyi akşamlar" demeyi 4-5 kere üst üste bön bakış dışında hiç bir cevap almadıktan sonra bıraktım ben. bazı insanlar o kadar kapısız köyde büyümüşler ki bu yaştan sonra en basit gördü kurallarını bile öğrenme ihtimalleri yok bence, onlara da alışkın oldukları şekilde davranmak gerek.

zerofeelings said...

görgü olacak o, yanlış yazmışım.