Friday 20 August 2010

you're just like my ritalin, you always win

Özellikle Amerika'da popüler bir konu olan dikkat eksikliği bozukluğu (ADD) nedense ülkemizde pek bilinmiyor. Hatta psikiyatrist ve nörologların çoğu ADD'nin uyduruk bir şey olduğuna inanıyor denk geldiğim kadarıyla.

Depresyon tanısıyla gidip üstüne ADD tanısı eklenerek çıktığım psikiyatristimden sonra ADD sahibi olduğumu düşünen ve düşünmeyen psikiyatristler çıktı karşıma. ADD'm olmadığına inananlardan aldığım izlenim ADD'nin gerçek olmadığını düşündükleri yönündeydi. Nörolog olan babamın "Tembelliğine ve dağınıklığına ADD gibi uydurma bir hastalığı bahane gösteriyorsun" şeklindeki düşüncesinin Türkiye'deki çoğu psikiyatrist tarafından paylaşıldığını sanıyorum.

Bu yanılgının sebebi insanların ADD'nin somut bir bozukluk (ki bence bozukluk kelimesi negatif bir anlam taşıdığından doğru kelime değil) olduğunu bilmemeleri. ADD'si olan insanların beyni "normal" beyinlerden farklı işliyor (neurology of ADD, dopamine, norepinephrine falan diye Google'layabilirsiniz). Hatta ADD'li insanların genelde beyinlerinin sağ kısmının baskın olduğuna inanılıyor. Gerçekten de sağ beyni baskın insanların özellikleriyle ADD semptomları karşılaştırıldığında büyük benzerlikler görülüyor, yani ikisi arasında bir bağlantı olması oldukça mümkün.

Bu arada az önce bana "aşk olsun sana, beni unuttun, küstüm" şeklinde mesaj atan insan eğer bunu okuyorsa: Telefon değiştirdim ve şu anki telefonum numaralar sim kartımda kayıtlı olmasına rağmen biri arayınca, mesaj atınca vs. sadece numara gösteriyor, isim değil. Düzeltemiyorum bunu, kim olduğuna da bakamıyorum. Yani kim olduğunu bilmiyorum bu yüzden.

No comments: