Tuesday 13 July 2010

losing the light

Zeynep'le aşık olunan insanın en saçma davranışlarına, tüm haksızlıklarına, acı çektirmelerine katlandıktan sonra bir yerde bir "eeeh sikerler" diyip çekip gitme eşiği olduğundan bahsediyorduk. Her insanın içinde ukte kalan, unutamadığı yarım kalmış bir aşk oluyor, evet, ama bir gün o aşkların tamamlanamaz kabul edilip rafa kaldırılma zamanı geliyor. En "hiç bir zaman unutmam, hep bir yerim ona aşık kalacak" denilen insana bile zamanla "bu yaptıklarına ben niye katlanmışım ki, ne salakmışım" gözüyle bakılıyor. Bir anda değişiyor insanın bakış açısı. Bazen sabah bir anda artık o insana olan duyguları ölmüş olarak uyanıyor insan durup dururken. Bazen yapılan bir şey bardağı taşıran son damla oluyor. Bazen insan hem kendisinin, hem de karşısındaki insanın değiştiğini; "bir gün döneceğim insan o olacak" diye tutunduğu sadık gerçek aşkın aslında sadece unutabilmek için bir kapanışa ihtiyaç duymak ve o kapanışı bulamayınca geçmişte sıkışıp kalmak olduğunu fark ediyor bir anda, tak diye. Durup dururken, aniden olan bu aydınlanma anı çoğumuz için kaçınılmaz sanırım.

Facebook'tan gelen bir event invitation yoluyla Yeditepe'deki sınıf arkadaşlarımdan birinin öldüğünü öğrendim az önce. İçim bir garip.

The L Word'ün bu sahnesini ve çalan şarkıyı seviyorum. Ana uygun malesef.

No comments: