Sunday, 1 June 2008

i cherish you

Lise 2 anılarım aklıma geldikçe geriye dönmek istemişimdir hep. Gerçi Lise 2'deyken de orta son anılarıma dönmek isterdim. 2 yıl sonra da bugüne dönmek isteyeceğim. Hayatın garipliklerinden biri de bu, her zaman içinde bulunduğu durumu beğenmez ve geçmişe dönebilmek ister insan, şu anki durumunu da gelecekte özleyeceğini bilmeden. Lise 2 benim için ilginç bir dönemdi. Thrice-Trust dinlerdim o zamanlar çok.

Mix the chemicals right dear, mix the chemicals right, yeah the margin of error is slight. Mix the chemicals right dear, mix the chemicals right, yeah you know that you could save my life. There is a risk, there’s a risk when you're dealing with love. You could snap my neck, any speed you drive can be dangerous. Mix the chemicals right dear, mix the chemicals right, cause I know what betrayal can mean. When this frame fails me, will I trust you to carry me through? I know there’s no such thing as safety, but I know what a promise can do. Will I trust you, will I trust you to carry me through? I will trust you, cause I know what a promise can do.

Hayatımda birisi orta son, birisi lise 2 ve birisi de şu sıralar olan 3 duygusal aşırılık döneminden biriydi o. Sözlere, güvendiğim insanların sonsuza kadar olmasa da uzun yıllar hayatımda olacağına inanırdım. Şu anda hiç biri hayatımda olmayan bu insanlarla ilgili ilginç şey, o zamanlar sevgimden öleceğimi sanırken şu anda umrumda bile olmamaları. Zaman mıydı, fiziksel uzaklık mıydı bilmiyorum, onlar sözlerini tutmadılar, zaten ben de tutmalarını istememiştim belki de yeterince. Son kullanma tarihlerini dolduran insanlar yenileriyle değiştirilmek üzere hayatımdan çıktılar, benim yerimi doldurdular. Sonuç olarak şu anda buradayım, mutsuz olmak istemiyorum aslında. Hayatımdaki her şey süper gidiyor şu anda, süper bir sevgilim var, evimi çok seviyorum, okulum bitti, İngiltere'ye gideceğim, bütün yaz hiç bir sorumluluk olmadan aklıma nasıl eserse öyle davranma özgürlüğüm var. Neden hala mutlu değilim? Neden hala vücudumun orta yerinde kocaman bir delik varmış ve hayatımdaki her şey o delikten geçip gidiyormuş gibi hissediyorum? Daha da önemlisi, o boşluk bir gün dolacak mı? Bilmiyorum.

Violey Gray hanfendinin bloguna baktım. Lise 2 dönemimin bir başka sevilen şarkısı olan Short Stories With Tragic Endings'i gördüm. Hayatımın trajik bir şekilde sonuçlanan kısa hikayelerle dolu olduğunu fark ettim. Ama ben mutsuz sonları sevmezdim ki? Tüm hikayeler mutlu sonla bitmeli bence, artık mutsuz biten filmleri izlemiyorum ben. Herkes mutlu olsun, aşık olduğu kişiyle sonsuza dek mutlu yaşasın, tek isteğim bu evet.

did you ever look
did you ever see that one person?
and the subtle way that they do these things and it hurts so much?
so much like choking down the embers of a great blaze
it's that moment when your eyes seem to spread aspersions
and to scream confessions at the insipid sky parting clouds
you let this one person come down at the most perfect moment

standing so close knowing that it kills me to breathe you in
standing so close knowing that it kills me to breathe you in
but this table for one has become bearable

i now take comfort in this, in this, i cherish you
i cherish you
i cherish you

just say that you would do the same for me
just say you would do the same
just say you would do the same for me
for as much as i love autumn
i'm giving myself to ashes

No comments: