Konak'ta yürüyorduk. Orada ne işimiz vardı bilmiyorum, hiç sevmezdim orayı. Üstgeçitin altından geçiyorduk tam. "3 saat 20 dakikamız var" dedin. Seninleyken hep bir acele, bir huzursuzluk olurdu, hep kısıtlıydı zaman. Çocuğu gördüm o sırada. Geçidin altındaki duvara dayanmış duruyordu. Tam o sırada kafasını kaldırdı, bana baktı. Bakışlarından tanıdım onu. Bana baktığında her zaman sadece ikimizin bileceği bir sırrı paylaşıyormuş gibi hissettirir, başını hafifçe yana eğer, sonra gülümserdi bana "Asla anlamayacaklar" der gibi. Dünyada seni tek başına bırakıp yanına gitmeme neden olabilecek tek insan. En zayıf noktam. Onu yıllardır görmemiştim. Oldukça değişmişti. Ölmek insanın dış görünüşünü değiştiriyor olmalı. Yanına gittim, birşey söylemedi, ama ben zaten anlamıştım. Başımla onu onayladım, elini tuttum, sahilden Alsancak'a doğru yürümeye başladık. "Neden geldin?" diye sordum ona. "Pişman olmana dayanamazdım daha fazla, artık hayatına devam etmen lazım" diye cevap verdi. Evet, çok pişmandım. Yıllardır zamanı geri çevirebilmeyi istemiştim, o günden beri içimde tutmamıştım hiçbirşeyi, hiçbir duygumu saklamamıştım. Söz vermiştim kendime, içimden gelen herşeyi düşünmeden yapacaktım sonuçlarını düşünmeden, insanlara onları sevdiğimi, istediğimi, onlardan hoşlandığımı, nefret ettiğimi, onlara ihtiyacım olduğunu, kızdığımı, ne olursa olsun içimde tutmadan söyleyecektim. Sonuna kadar tuttum bu sözümü yıllar boyunca. Üzüldüm çoğu zaman. Yine de devam ettim. Ama en büyük pişmanlığım hep o olmuştu. Hayatta içimden gelenleri en bilmesi gereken insan, hiç bir zaman bilmemişti. Saatlerce anlattım ona. Herşeyi söyledim. Sadece elimi tuttu. Bitmişti sonunda, hepsi gitmişti içimden. "Son Bostanlı vapuruna yetişmem lazım benim" dedim. Sarıldık. "Hoşçakal İpekçim" diye fısıldadı. İpekçim lafını bir daha kimseden duymayacağımı biliyordum o gün. Ama çok mutluydum. Aradığım huzuru sonunda bulmuştum.
"i'm here for you to use, broken and bruised, do you understand?
it's only you, beautiful
i don't want anyone
if i can choose, it's only you"
No comments:
Post a Comment