Jeux d'enfants: Hiç şüphesiz hayatımda en çok kez izlemiş olduğum film olan Jeux d'enfants, çok uzun bir süre de öyle kalacağa benziyor. Adı dilimize "Cesaretin Var mı Aşka?" olarak oldukça yanlış bir şekilde çevrilen filmin adının tam çevirisi "Çocuk Oyunları". Romantik bir modern masal dünyasını hatırlatan filmin bu hayalciliği, insanı sonsuz aşka ve bulunabilirliğine inandırıyor bir an. İlkokulda yaramazlık yaptıkları için getirildikleri müdürün odasında karşılaştıklarından beri birbirine aşık olan ama bunu hiç açıkça dışa vurmayan Julien ve Sophie'nin yıllar boyunca oynadıkları cesaret oyunları etrafında dönüyor film. Onlar büyüdükçe tehlikeli hale gelmeye başlayan oyunlar, onlar için hayatlarında kötü giden şeylerden bir kaçış ve birbirlerinin bilinçaltlarına farkında olmadan sevgilerini ilan etmeleri için birer araç olsa da, aynı zamanda onları ve diğer insanları üzmeye başlıyor zamanla. Oyunu bir kez daha oynuyor ve 10 yıl görüşmemeye karar veriyorlar. 10 yıl sonra oyun tekrar başlıyor, ve herşeye rağmen aşklarını ölümsüz hale getirmeyi başarıyorlar. Film bittiğinde kafanızda La Vie En Rose çalarken, buruk bir gülümseme ve gözyaşlarıyla birlikte hayatınızın aşkını bulup "betona gömülüp aşkınızı ölümsüzleştirmece" oynamak istiyorsunuz. Herkesin kesinlikle izlemesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum.
-Cap ou pas cap?
-Cap!!
Sophie Kowalski: Tell me that you love me first because I'm afraid that if I tell you first, you'll think I'm playing the game.
Ayrıca bu filmi seviyorsanız Lovers of The Arctic Circle'ı mutlaka izleyin. Benzer bir konunun çok daha gerçekçi ve pesimist bir bakış açışıyla anlatıldığı bir İspanyol filmi. "Destiny Cannot Be Denied".
No comments:
Post a Comment