Bugün Londra'daki metro istasyonlarındaki bilet gişelerinin kapatılıp yerlerine makine konması teklifini protesto amacıyla metro çalışanları greve başladı. Bu hafta 48 saat, haftaya 48 saat olmak üzere toplam 4 gün grev yapacaklar.
İşe metroyla gitmeyen bir insan olarak bunun beni pek etkileyeceğini düşünmemiştim, hatta grevi tamamen unutmuşum. Her zamanki gibi otobüs durağına gittiğimde normalde 10 kişinin olduğu durakta 100 kişi görünce aklım başıma geldi. Ortama tam bir kaos hakimdi: zaten ağzına kadar dolu olan otobüsler durduğunda 100 kişinin hepsi birden kapıya akın ediyor, şoför sadece inen kişi sayısı kadar insanı içeri alacağını işaret ediyor, insanlar buna rağmen itişe kakışa binmeye çalışıyorlar, şoför daha fazla insan binmesin diye kapıyı kapatıyor, insanların sağı solu kapıya sıkışıyor, acı içinde bağırıyorlar. Binmeye teşebbüs ettiğim dört otobüsün hiçbirine binemiyorum, kimisi o kadar dolu ki durmadan geçiyor.
Sonunda beşinci otobüse binmeyi başarıp sardalya konservesi modunda bir yolculuk sonrası otobüsten indiğimde ofise yürümek mümkün değil, yine durakta ne yapacağını şaşırmış bir halde bekleyen, gelen otobüslere hücum eden bir insan kitlesi.
Zaten işe geç kalmışım, uzakta oturan çoğu insan işe gelememiş, bütün Londra metro grevini konuşuyor. Bazı insanlar evden sabah 5.30'da çıkmışlar. Dönüşte belki sabah olduğu kadar zorlanmam, iş yerimin olduğu otobüs durağı o kadar merkezi bir durak değil diye düşünerek işten çıkıyorum. Normalde taş çatlasa 2-3 kişinin olduğu durakta 50 kişi bekliyor. Otobüs geliyor, yine hepimiz akın ediyoruz. Herkes sinirli, herkes gergin. Yanımda ayakta duran herif 5 yaşındaki çocuklar gibi çat çat sakız patlatıyor, iyice geriliyorum. Otobüs duraklarında oluşan kızgın kalabalığın olay çıkarmasını önlemek ve insanların kazasız belasız otobüse binmesini sağlamak için her durakta polisler bekliyor. Otobüse binip bize arkaya doğru ilerlememiz ve insanlara yer açmamız için bağırıyorlar. Herkes kafayı yemiş bir durumda. Ve bu dört günün daha birincisi.
Her ne kadar insanların yerini makinelerin almasına karşı olsam da böyle oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi her sinir olduklarında greve giden ve koca şehri perişan eden metro çalışanlarına en ufak bir sempati duyamıyorum. İngiltere'de çoğumuz bütçe kesintileriyle karşı karşıyayız, çoğumuzun işi tehlikede. Kaçımızın greve gitme lüksü var, hem de metro gibi şehir hayatının işleyişi için büyük önem taşıyan bir yerde çalışırken? Kendileri zor durumda diye milyonlarca insanı zor durumda bırakmaya ne hakkı var bu insanların? Anlamaya çalışıyorum ama maalesef ne tarafından bakarsam bakayım hak veremiyorum.
No comments:
Post a Comment