Dün Blue is the Warmest Colour'u ikinci evim BFI'da yedinci kez izledim. Sinemaya giderken yolda çok çok sevdiğim bir filmi tekrar izlemenin bana hissettirdiklerini düşündüm.
Çok sevdiğim bir şeyi yerken yavaş yavaş yeme ve en sevdiğim kısmı en sona bırakma huyum vardır (ya da belki herkes öyle yapıyor, bilmiyorum). Sevdiğim bir filmi izlerken de böyle her anını sindire sindire izleyeyim ve hiç bitmesin istiyorum. Film başlarken heyecandan midem sıkışıyor, yüzüme salak bir gülümseme oturuyor, kalp atışlarım hızlanıyor. Her izlediğimde yeni bir minik detay görmek beni çok mutlu ediyor.
Bu yedinci izleyişten sonra sanırım Directors Cut ortaya çıkana kadar Blue is the Warmest Colour'un zihnimde kendini marine etmesine izin vereceğim.
4 comments:
Filmi defalarca izlemek, sanki acı verici bir şeyleri unutmaya ya da yok etmeye çalışırken; kaybetmek istemediğin hatıralarını hatırlamak ve onları sonsuza kadar içinde tutmayı istemek gibi...
Hem o, hem de hayatındaki eksiklikleri başkalarının yaşantısı üzerinden doldurmaya çalışmak galiba.
There is so much hurt in this game of searching for a mate, of testing, trying. And you realize suddenly that you forgot it was a game, and turn away in tears... S.Plath
Uzun zamandır hopelessly single biri olarak fazlasıyla hak veriyorum. Çok güzel demiş Sylvia Plath, paylaştığın için sağol.
Post a Comment