Sunday 29 September 2013

motto

Facebook feed'imde İstanbul'daki LGBT derneklerinden birinin sayfasında bir anket link'ine denk geldim. Bir psikolog eşcinsellerle ilgili akademik çalışması için yardım istiyordu. Doldurmaya niyetim olmadığı halde link'e tıkladım. Ankette "Kaç yıldır eşcinsel yaşamınızı devam ettiriyorsunuz" gibi absürt bir soruya denk geldikten ve onun hemen altında "Aileniz bu yaşam stilinizden haberdar mı" sorusunu gördükten sonra anketin meşruiyeti konusunda kafamda ciddi soru işaretleri oluştu.

Eşcinsellikten "yaşam tarzı" olarak bahsedilmesi gerçekten içimde bir tepinme isteği uyandırıyor. Yaşam tarzı insanların bilinçli olarak seçtiği, yine bilinçli bir seçim yaparak değiştirebileceği, bu nedenle değişken ve geçici olabilen bir şeydir. Sabahları erken uyanıp bilmem kaç kilometre koşmak bir yaşam tarzıdır. Vejetaryen olmak bir yaşam tarzıdır. Hipster olmak bir yaşam tarzıdır. Eşcinsellik yaşam tarzı falan değildir. Cinsel yönelimdir.

Psikologlar bu kafadaysa, o psikologların "danışmanlık" edeceği insanların halini düşünmek bile istemiyorum. Ama maalesef Türkiye'de bizzat denk geldiğim homofobik psikiyatristleri düşününce pek de şaşırtıcı bir durum değil.

İnsan gerçekten bazı üniversitelerde verilen eğitimin kalitesine hayret ediyor. Okullarda psikoloji bölümünde gerçekten de toplumun hiçbir kesimini dışlamayacak ya da ötekileştirmeyecek bir dil kullanılması gerektiği öğretilmiyor mu? En ufak bir "diversity training" verilmiyor mu? Gerçekten inanılır gibi değil.

**

Cuma günü Londra'daki orta karar üniversitelerin birinin öğrenci derneğinde iş görüşmem vardı. Okul şehrin o kadar dışında ki, bir saat süren iç bayıcı bir yolculuk sonrası kampüse ulaştığımda zaten içimde bir bezginlik oluşmuştu. Ana resepsiyona gidip görüşeceğim kişinin adını verdim. Resepsiyondaki kadının defalarca aramasına rağmen adam telefonunu bir türlü açmadı, tamamen yabancı olduğum bir kampüste görüşmeme 10 dakika kala öğrenci birliğini sora sora bulmak zorunda kaldım. Neyse tam buldum derken baktım ki bahsi geçen adam gayet masasında oturuyor, bilmem kaç kere aranmasına rağmen telefona cevap verme gereği duymamış. Bunu fark edince iyice bir sinir oldum. Beni biraz da öğrenci birliğinde beklettikten sonra görüşmemi yapacak kişilerin yanına yine kampüsün diğer ucuna götürdüler. Görüşmede bulunan üç kişiden bir tanesinin yüzü görüşme boyunca somurtuk ötesiydi. İş de alışık olduğumun çok altında, sıkıntıdan cinnet geçirtecek bir şeye benziyor. Bütün bu deneyim bende öyle negatif bir izlenim bıraktı ki, işi alamazsam rahatlayacağım. Bu iş arama muhabbeti beni o kadar daralttı ki, artık her şeyi oluruna bırakıp "Hayırlısı" lafını motto'm edindim.

No comments: