Wednesday 15 September 2010

a broken promise, you were not honest

1 saat önce bir Facebook mesajı yoluyla terk edildim. Bu blog'u açtığım zamanlarda 1-2 aylık bir ilişkiden çıktığımda bile kendimi eve kapatıp haftalar süren ağlama krizlerine tutulduğum düşünülürse bugün 2 yıllık ilişkimin bitmesinin ardından ilk 10 dakikalık şok anında dökülen gözyaşları dışında bir şey hissetmemiş olmam Zero Feelings olma yolunda başarıyla ilerlediğimi gösteriyor (blog'u açmamın amacı da sıfır his olma yolculuğumu kendim için belgelemekti, hence the name Becoming Zero).

Zamanlamasının bok gibi olması dışında benden ayrılan eski sevgilime hiç kızmıyorum. Yakın zamanda zaten böyle bir şey olacağını biliyordum, benim yapmak zorunda olmamam bir rahatlama bile oldu hatta. Benden gizleyerek başka biriyle birlikte olmasına da kızmadığımı tamamen dürüst bir şekilde söyleyebilirim. Aşık olsam herhalde kızardım.

Şu andaki hissizliğim daha olayları tamamen hazmedemediğimden mi kaynaklanıyor bilmiyorum, ama sanmıyorum. Şu anda sadece düzenimin bozulmasına sinir oluyorum, Londra'ya gitmeme 3-4 gün kala bir otel bulmak zorunda oluşuma sinir oluyorum; onun dışında negatif bir hissim yok. Aksine yeni bir okul, yeni bir bölüm, yeni bir şehirle yaptığım yeni başlangıcımı tamamen yeni bir sayfa açarak yaptığım için mutluyum. İkimiz de ayrılığın getirdiği şeylerle uğraşmaya üşendiğimiz için devam eden bir ilişkinin bittiğine de..

Anneme ayrıldığımızı söylediğimde tepkisi "Ne güzel, süper olmuş, böylece kendi sosyal statünde sana uygun birini bulup yeni okulunda yeni insanlarla tanışabilirsin, hem ayrılan o olduğu için şimdi kendini kötü hissediyordur ve o yüzden ondaki eşyalarını ayağına kadar getirir" oldu. Haklı galiba.

Lisede o zamanlar çok aşık olduğuma inandığım ve uzun zamandır birlikte olduğum sevgilimle ayrıldıktan sonra eve dönüşüm hayatımda kendimi en kötü hissettiğim 3-5 andan biriydi. Yolda takside giderken aklıma normalde pek dinlemiyor olduğum Reamonn'dan şarkı sözleri geldi ve ruhumun bütün ağırlığı kalktı o cümle kafamda dönmeye başlayınca: Don't fight the tide, just swim with it.

Yine de içimde "Böyle mi söylenirdi" diye sinir olan eski halimden bir parça şöyle demek istiyor;

I'll find no solace in your poor apologies, and your regret that sounds absurd.

Bu olaydan çıkardığım dersler:

- Yetişme tarzları ve sosyal/ekonomik statüleri birbirinden çok farklı insanların ilişkileri çok istisnai durumlar dışında yürümüyor (bugüne kadar ne kadar aksine çalışsam da öyle ilişkileri hiç yürütemedim ama belki yürütebilen vardır diye istisnaların olabilitesini kabul ediyorum).

- Şu ana kadar çoğu ilişkime karşımdaki insanı yeterince tanımadan ve çok hızlı bir şekilde başladım. Bundan sonra 1 haftadan önce el bile tutmamayı planlıyorum. Şaka bir yana, gerçekten yavaştan alacağım bundan sonra.

- Ben her ilişkimde 3-4 ay sonra sıkılıyor ve sonra aşkla alakası olmayan nedenler yüzünden o ilişkiye devam ediyorum. Bundan sonra bunu yapmayacak ve sıkıldığım an kalkıp gideceğim.

1 comment:

Otto said...

cikardigin ilk derse cok katiliyorum. ikinci derse gelince; "ben de uygulamaliyim" diye dusunuyorum.