Dün gece İstanbul'daki evimi boşaltıp İzmir'e döndüm. Peki, neymiş?
-İstanbul'da yaşarken "öff trafik var yine geç kalıcam" gözüyle baktığımız Boğaziçi Köprüsü, şehri terk ederken son kez baktığımızda duygusal anlar yaşamamıza neden olabiliyormuş. (Terk etmek ve son kez bakmak gibi ifadelerimden ne kadar duygu seli modu olduğum anlaşılabilir zaten.)
-Garanti Zone VIP Lounge, her türlü VIP lounge'ı dövermiş. Ve havaalanındaki cafe türevi yerlerde herşeyi fiyatının 5 katı parayla alıp sıkış pıkış oturmaktansa, bankanızın lounge'ında deri koltuklara yayılıp elinizde beleş Jack'n Coke'unuzla msn'e girmek daha mantıklı bir davranışmış.
-Jeux d'enfants adlı pek sevilesi filmde "Yıldırım aşkına inanıyor musun? Salak." şeklinde bir yaklaşımla imkansız olduğu vurgulanan ilk görüşte aşk konsepti gerçekten de insanın başına gelebiliyormuş. Sadece birkaç gündür netten tanıdığım ve ilk mesajımdan itibaren kendimi yıllardır tanıyormuş kadar rahat hissettiğim çok çok şirin birisini hayatımda ilk kez gördükten sonra tamamen ayık bir kafayla ve gerçekten her yerimde hissederek "Ben de seni seviyorum" demek hayatımın şu döneminde en son beklediğim şeydi. Ve buna çok ihtiyacım vardı gerçekten, senin gibi birini tanımaya çok ihtiyacım vardı. Çok mutluyum.
-Dünyanın en üşengeç insanı olarak bilinen İpek kişisinin sevgilisini eve bırakmak için İstanbul'un alakasız ve adını bile bilmediği yerlerine gidip kendi yolunu 2 saat uzattığını duyduğunuzda inanır mıydınız? Love is in the air :)
No comments:
Post a Comment