Friday, 17 February 2012

bangers and mash

Son birkaç gündür evle ilgili ters giden şeylerin ardı arkası kesilmiyordu. Kombi bozuldu, bazı rafların sağlamlaştırılması gerekiyordu, telefon hattı bağlanmış görünmesine rağmen çalışmıyordu, perdemin takılı olduğu şey yerinden çıkmıştı falan filan. Telefon hattı dışında her şey sonunda halloldu, hat da bugünlerde çalışmaya başlar diye umuyorum.

Sonunda sıcak suyla duş alabilmenin verdiği zevkle dışarı çıktım. Soho'da bir pub'da hayatımda yediğim en orgazmik şeylerden birini yedim, tesadüfen o derece lezzetli bir yemeğe denk geldiğim için mutlu oldum. Domuz sosis + yeşil soğanlı patates püresi ve kırmızı soğanlı gravy üçlüsüne bayılıyorum. Tam bir İngiliz pub menüsü yemeği.

Yemeğimle birlikte Sierra Nevada adlı dandik ötesi bulduğum bir bira içmek zorunda kaldıktan sonra akşam gitmeyi planladığım forum buluşmasına ayık kafayla gidemeyecek olduğumu fark ederek Jack Daniel's'a geçtim. Londra'ya geldiğimden beri nedense çekingenliğim doruk noktaya ulaştı. Ayık kafayla *kesinlikle* sosyal ortamlara giremiyorum, çakırkeyif olmadan tanımadığım insanlarla dolu bir buluşmaya gitme düşüncesi beni acayip bir şekilde korkutuyor. İçmezsem açılamıyorum, açılmazsam insanlarla muhabbete giremiyor ve tek başıma bir köşede oturup sıkılıyorum. Bunu önlemek için içtiğim duble Jack'e rağmen mekanın kapısında beklerken buldum kendimi dün akşam. Kapıda tanıdık birine rastlasam diye bekliyordum ki, eski forum buluşmalarından tanıdığım biri yanıma geldi. Onunla birlikte içeri girdim, gördüğüm ilk boş sandalyeye oturdum. Yanımda çok etkileyici bulduğum biri oturuyordu, onunla konuşmaya başladık. 50 kişi falan vardı buluşmaya gelen. Dolayısıyla gecenin ilerleyen saatlerinde yanımdaki insan grubun diğer ucunda kaldı, ben başkalarıyla zaman geçirdim. Giderken yanıma geldi ve bana "10 yaş daha büyük olsaydın seninle çıkmayı çok isterdim" diyerek ortadan kayboldu. Ben o cümleyi duyunca şok geçirdim, aptala bağlamam geçene ve vereceğim cevabı hazırlayana kadar çoktan gitmişti. Bütün gece "Keşke şunu şunu deseydim, bir şey demedim diye kadın şimdi ilgilenmiyorum sanacak" diye sinir bozdum. Adının Kate olduğunu hatırlıyordum, ama o gece milyon tane insanla tanıştığımdan forumdaki nickini bir türlü hatırlayamadım.

Geceyi organize eden arkadaşımın soruşturmaları sonucunda kadının nicki bulundu. Bu gece de nehir kenarındaki süper bir sinema olan BFI'ın barında Londralı gay kadınların buluştuğu bir gece vardı. Dünkü buluşmada olan çoğu insanın geleceğini bildiğimden, gidecek mi diye sordum bahsettiğim insana. Geleceğini söyledi, ben de "O taraflarda oturuyorum, yemek yedikten sonra bir içki için uğrarım o zaman" dedim. "Ben de arkadaşımla yemek yiyip öyle geleceğim, orada görüşürüz" türü bir şey dedi. Birlikte yemek yemeyi teklif etmediği için ve numaramı istemediği için dün gece sarhoştu ve o yüzden öyle bir laf etti diye düşündüm. Evden çıktım, yemek için gittiğim ilk mekanda boş yer yoktu. Tam başka bir yeri denemek üzere dolanıyordum ki, koskoca Londra'da karşıma o insan ve arkadaşı çıktı. Birlikte yemek yemeye karar verdik. Sonra en az 300 falan kadının göt kadar bir bara tıkıştığı mekana gittik. Arkadaşı bizi yalnız bıraktı, konuştuk. Ve ortaya çıktı ki, o da aynen benim gibi çok üstüme gelmekten korktuğu için telefon numaramı istemeye çekinmiş. Uzun zamandır birinden bu kadar etkilenmemiştim, hiç beklemediğim kadar süper bir gece geçirdim.

Eğer dün o buluşmaya tam o saatte gitmesem, tek boş sandalye onun yanındaki olmayacaktı. Ve bugün asıl yemek yemek istediğim yerde boş masa olsaydı, onunla karşılaşıp birlikte yemek yemeyecektim. Yarım saat falan havadan sudan muhabbet ettiğim ve muhtemelen bir daha görmeyeceğim biri olarak kalacaktı.

Hayatın bu küçük tesadüflerine bayılıyorum.

No comments: