Thursday, 24 May 2012

all i've felt was leading to this

Uzun zamandır Olimpiyatlar'a bilet almayı düşünüyor, ama bir olay olmasından korkan arkadaşlarımın da etkisiyle "Ya başıma bir şey gelirse" mantığından kurtulamıyordum. Bugün bir daha ne zaman Olimpiyat'a denk geleceğim diye düşünerek biletimi aldım. Hadi bakalım.

Dün tıkış tıkış bir koltukta neredeyse dört saatlik bir uçuş deneyimi yaşayıp geceyarısı Londra'ya indim. Saniyesi saniyesine son treni yakaladıktan ve tanrının unuttuğu bir istasyonda gece gece ikinci bir tren bekledikten sonra eve geldiğimde saat 1.30'a geliyordu. Uyumadan önce bir gelen mektuplara bakayım dedim. BBC Hackney Weekend biletim ve eBay'den aldığım bir şeyin yokluğumda geldiğini belirten kartın arasında adresin el yazısıyla yazıldığı, hiçbir posta damgası ya da pul taşımayan bir zarf duruyordu. Merakla açtım, içinden bir tanecik sevgilimin yüzlerce "Seni seviyorum"la doldurduğu, beni çok özlediğini söyleyen bir "Eve hoşgeldin" mektubu çıktı. Yine ailemi ve evimi geride bırakmanın ve yol yorgunluğunun yol açtığı dandik, aksi ruh halimin yerini anında deliler gibi aşık, mutlu bir his aldı. Benim için kimse böyle bir şey yapmamıştı, nasıl mutlu ve şanslı hissettim, anlatamam.

Norveç'te Brusand'dan otele dönerken trende yıllardır dinlemediğim Lamb-Gorecki'yi dinlemiştim. Buz gibi soğuk bir günde hiç bilmediğim bir ülkede tek başıma kalkıp trenle uzak bir sahil kasabasına gitmenin, kilometrelerce yürüyüp bomboş ve görkemli kumsala ulaşmanın, saatlerce tek bir insana bile rastlamamanın verdiği yalnız ve romantik bir ruh hali içindeydim. O şarkıyı dinlerken ilk keşfettiğimde hissetmediğim bir özdeşleşme hissettim sözleriyle. O an, hayatımda bana nasıl hissettirdiğini hiç unutmayacağım anlardan biri olarak yerini aldı.

Wednesday, 23 May 2012

i won't hurt you, unless you ask me to hurt you

Tam İzmir'e alışmıştım ki, Londra'ya dönüş zamanı geldi. Az sonra bahsedeceğim şey dışında süper bir tatil geçirdim. Ben 30-35 derece günlük güneşlik bir hava beklerken çoğu gün kısmen kapalı ve serindi, ama yine de bir gün Ilıca'da ve bir gün Kuşadası'nda deniz-kum-güneş faslı yapmayı başardım.

O da değil, Londra bugün 27 derece ve güneşliymiş. Mayıs ayında görülmemiş şey gerçekten. Bugün daha erken saatte dönüyor olsam, yarın sabah uyanır uyanmaz kendimi Brighton'a atar ve bütün gün güneşlenirdim.

Kötü şey demişken, bir buçuk yıl önce aldığım Sony Vaio laptop'um yavaşlama belirtileri göstermeye başlamıştı, ama yaşına göre kabul edilebilir bir yavaşlamaydı. Türkiye'ye geldiğimde hızı gittikçe azalmaya başladı, öyle ki Pazar akşamı Windows'un başlayabilmesi tam olarak 3 saat 45 dakika sürdü. Virüs falan bulaştığı sonucuna varıp geri bir tarihe almaya çalıştım, ama yapamadı. İçindekileri alıp format atayım dedim, denediğim hiç bir taşınabilir belleği tanımadı. 36 saat falan uyumak ve yemek yemek dışında full bununla uğraştıktan sonra laptop'un annemin işyerindeki IT bölümüne gitmesine karar verdik. Hard diskin sizlere ömür olduğu ve içindeki dosyaların kurtarılmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı. Laptop hala garanti kapsamında olduğu için Sony'i aradık, ertesi gün İngiltere'ye döneceğimi ve hemen tamir edilmesi gerektiğini söyledik, 2 saatte hard disk'i değiştirip laptop'umu geri verdiler. Binlerce fotoğraf, şarkı, ebook kaybettim, ama bilgisayarsız kalmadığıma şükrediyorum. Giderken bunu burada bırakmak zorunda kalsaydım çok kötü olurdu, yeni bir laptop istemiyorum çünkü. Bilgisayardır, telefondur, iPod'dur, kameradır türü teknolojik bıdılarımı 4-5 sene geçip iyice kullanılamaz hale gelene kadar kullanıyorum; tamir edilemez ya da garanti süresi dolduğu için tamiri çok pahalıya gelecek durumda olmaları dışında bu bahsettiğim şeylerin yenisini almak bana kafayı teknolojik trendlere kaptırıp giden enayi insan modeli olmak gibi geliyor. O yüzden yeni bir laptop almak zorunda kalmadığıma çok sevindim.

Geçen haftasonu babam bana "Bak bakalım bunu hatırlayacak mısın" diye Timo Maas'ın Brian Molkolu şarkısı Pictures'ı dinletti. Çok sevmeme rağmen 7 yıldır dinlememiştim, gerçekten de şarkının varlığını unutmuşum. O zaman bana pek bir şey ifade etmeyen sözleri şu anda anlamlandırabiliyor olmam da ilginç bir şey.