Friday, 4 January 2013

did you forget all about them golden lights

İki hafta önce Türkiye'ye gittim, önceki gece döndüm. Yolculuğumun başlangıcından beri üzerimde olan aşırı sinirlilik hali hala geçmedi. Bu aralar çok kolay sinirleniyorum. Özellikle Türkiye'ye gittiğimde sinir katsayım iyice havalanıyor, ama dönmeme rağmen hala ufacık şeyler için saatlerce burnumdan soluyorum.

Bu sinir olayı British Airways bir süre önce Londra-İzmir hattını iptal ettiği ve Pegasus bilet fiyatları artık saçma sapan rakamlara ulaştığı için Türk Havayolları ile İstanbul aktarmalı olarak İzmir'e gitmek zorunda kalmamla başladı. THY sayesinde tamamen baştan aşağı kabus gibi bir gün geçirdim. İlk olarak Londra-İstanbul uçağı bir buçuk saat gecikmeli olarak hareket etti (zaten THY uçaklarının vaktinde kalktığı pek görülmüş şey değil). Uçağa bindiğimde koltuğumdaki eğlence konsolu/ekranı/bilmem nesinde Kuran sesli kitabı görmem ve uçakta bulunan Skylife dergisini karıştırırken her iki sayfada bir İslami muhabbetlere rastlamam üzerine daha bir terslendim. 10 kere çağırma düğmesine basınca anca gelen, içecek isteğimi unutan uçuş görevlileri falan derken uçak bir saat gecikmeli olarak İstanbul'a indi. Saçma bulduğum bir şekilde transfer yolcular tekrar güvenlikten geçiriliyordu ve Atatürk Havalimanı güvenlikçileri Londra'da dahi olmadığı kadar insanı uğraştırıyorlardı. Koştura koştura son anda İzmir uçağına yetiştim, uçak ilginç şekilde zamanında kalktı ve indi. Tam sonunda günün koşuşturmacasının bittiğini düşünüyordum ki bagajımın gelenler arasında olmadığını gördüm. Yine beceriksiz ötesi görevlilerle uğraştıktan sonra benim de aralarında bulunduğum 20 kadar yolcunun bagajlarının yanlışlıkla bir sonraki uçağa konduğu ortaya çıktı. O uçak da geciktiğinden havaalanında bir buçuk saat beklemek zorunda kaldım. Bagajı almakla da iş bitmedi, insanların yurtdışından ucuza iPhone getirmesini önleyerek dünyayı kurtaracak olan görevliler sırayla 100 kişinin teker teker bavul ve el çantalarını kontrol ettiler. Bir yarım saat de o sürdü. Sonuç olarak uçağımın İzmir'e inmesinin ardından havaalanından çıkmam iki saati buldu.

O gün başlayan aşırı sinirliliğim gerek Türkiye'deyken karşılaştığım sonu gelmeyen görgüsüzlük ve kabalık örnekleri yüzünden, gerekse de Londra'ya döndüğümden beri sabrımı son noktasına getiren emlakçımız sayesinde son gaz devam ediyor.

**

Tamamen internetten uzak olmanın sinir stres katsayımı ciddi anlamda düşürdüğünü fark ettim. Türkiye'de olduğum 10 gün boyunca günde maksimum 10 dakika yapmam gerekenleri yapma dışında bilgisayarımı açmadım. Benim için endişe kaynağı olan her şeyi bir kenara bıraktım, Noel sağolsun şu anda en çok kafamı meşgul eden taşınma konusuyla ilgili de emlakçıdan hiç email gelmedi. Bütün gün televizyon izledim, kedimle zaman geçirdim, kafa dinledim. Tamamen stressiz ve minimal sorumlulukla geçen o 10 gün o kadar güzeldi ki,  Londra'ya çok zor döndüm. Daha doğrusu bedenim döndü, kafam ilk kez hala dönemedi. Bazen dönerken buraya dönmemek istediğim olurdu, ama ertesi güne İngiltere'ye yeniden alışırdım. Bu sefer hala alışamadım, rahatı ve kolaylığı seven kısmım o dönemi çok özlüyor.

**

Bu arada bugün bir MS derneğinde staja başladım. Bir sonraki post'umda anlatacağım.