Saturday, 27 November 2010

random london pics

Soho (A'nın neresi olduğunu bulmayı sizlere bırakıyorum)



Dalston Kingsland overground istastonu



Odamın manzarası (saat 16.10 ve hava kararıyor)



Kebab shop menüsü



GBk'in gurme hamburgerlerinden biri



Oyster (Kentkart, Akbil vs'nin Londra versiyonu) yükleme makinesi



Bu akşamlık da bu kadar.

we're slaves to the dj and out of control

Fena halde hastayım. Boğazım çok ağrıyor, burnum akıyor, sesim kısık ve öksürüp duruyorum. Dün bu kadar kötü değildim. O hasta halimle kar yağacağı uyarıları yapılırken bütün gece dışarıda buzlu viskileri ve sigaraları içip durmamın bugün ölü gibi uyanmam üzerinde etkisi olabilir.

Aslında o kadar çılgın bir gece geçirmeyi planlamamıştım. Her zamanki içme mekanım -siz D'nin çalıştığı mekan olarak biliyorsunuz- FirstOut'ta Gingerbeer'in (gay ve bi kadınlar için bir forum) bir buluşması vardı. Geleceğim deyip gelmeyenlere uyuz olunduğundan hiç çıkasım olmadığı halde gittim, 1-2 içki içer 20.30 gibi eve dönerim diye düşünüyordum.

FirstOut'ta Cuma geceleri fena kalabalık olduğu için insanlar genelde masaları tanımadıkları insanlarla paylaşmak ve onlarla tanışmak zorunda kalıyorlar, dün gece de aynen öyleydi. Masamızın diğer ucuna oturan ve sonradan Gingerbeer üyesi olduğunu öğrendiğimiz kadının yanına 5 dakikada bir yeni birileri geliyordu. 2 kişi oturduğumuz masa birkaç saat sonra 15 kişilik bir hale gelmişti kısacası. Herkes birbiriyle tanışıp kaynaştıktan ve alkol su gibi aktıktan sonra FirstOut'un kapanma saati geldi (İngiltere'de publar 11'de kapanmak zorunda). Çıkışta herkes ayda bir Soho'da bir mekanda gay ve bi kadınlar için yapılan Code diye bir partiye gidiyordu. Tam sarhoşluğumun doruk noktasında eve gitmek istemediğimden son derece karakter dışı bir şey yaparak ısrarlar sonucu ben de gitmeye karar verdim (normalde uzun zamandır club ortamlarında bulunmuyor ve 11-12'den sonra dışarıda pek olmuyorum).

Mekana girdiğimizde gördüğüm ilk insan akşamın erken saatlerinde FirstOut'ta yan masamda oturan kız oldu. Onu son birkaç aydır FirstOut'ta ve çeşitli Gingerbeer etkinliklerinde görüyor ve beğeniyordum. Neyse, kapıda ayaküstü "Aa ben seni daha önce gördüm" muhabbeti yaptıktan sonra o kendi arkadaşlarının yanına gitti. İçerisi yürünmeyecek derecede kalabalıktı ve ne tarafa bakılırsa bakılsın öpüşen çiftlerden başka bir şey görülmüyordu. Bu sırada yanımdaki 45 (ya da daha fazla) yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadın beni öpmek istediğini söyleyip bu isteğini gerçekleştirmeye koyuldu. Ben neye uğradığımı şaşırmış bir halde onu nasıl başımdan atacağımı düşünüyordum ki, kadın tuvalete gitmek üzere ortadan kayboldu. O sırada yanıma hoşlandığım kız geldi. O da sarhoştu sanırım, çünkü konuşurken bir eli elimi tutarken diğer eli sürekli kalçamdaydı. Kendisine önceki uzaktan bakışlarımda taş çatlasa benden 1-2 yaş büyük olduğunu düşünmüştüm, ama neredeyse 35 yaşında olduğunu söyledi. İnanamadım. Daha sonra bana içki almaya gitmek isteyip istemediğimi sordu. Diğer kadının gelmesinden korktuğumdan hemen kabul ettim. Kalabalığın arasında bara doğru gitmeye çalışırken birden beni kenara çekip öpmeye başladı. Bütün geceyi öyle geçirdik. Daha sonra dışarı sigara içmeye çıktığımızda (yani ona doğru düzgün bir ışık altında bakabilme fırsatım olduğunda) gerçekten de sandığımdan büyük olduğunu ve yüzünün çillerle kaplı olduğunu fark ettim. Çillere çok fena zaafım var. Ona onu tekrar görmek istediğimi söyledim, ama ayık kafayla bir daha görüşmek isteyeceğini sanmıyorum.

Normalde hayatımda böyle şeyler olmuyor.

Bu polyamory olayına fena sarmış durumdayım. Salı biriyle, Perşembe başka biriyle, Cumartesi daha başka biriyle randevum var. Tek eşlilikle insanlar niye kendilerini kısıtlıyorlar bilmiyorum.

Thursday, 25 November 2010

stay in school, cause it's the best

Bugün sözlük sayesinde "Üniversiteli kızın barda ne işi var" başlıklı bir habere geldim. Haber diyor ki:

Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak devlet yurtlarına saat 21.00 olan giriş saati uygulamasını savunarak çok konuşulacak bir değerlendirme yaptı.

O yaşta kız çocuğunun başı boş sokakta dolaşmasını doğru bulmadığını söyleyen Albayrak, “O saatte çarşı pazar da açık değil, bara da gitmesin. Hem kız çocuğunun barda ne işi var” diye sordu.

Albayrak özellikle büyük şehirlerde tartışma konusu olan kız öğrenciler için giriş saatinin 21.00 olmasına yönelik eleştirilerin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

”O saatte neresi açık. Çarşı Pazar kapalı. Bara da gitmesin. İçki sigara zararlı zaten. Yurtlarda kalan öğrencilerimizin yüzde 96-97’si dersleriyle ilgileniyor. Tiyatroya sinemaya gitmelerine veya bir kursa katılmalarına engel yok. Gittiklerinde bunu gösteren belgeleri ibraz ettikleri taktirde hiçbir sorun yaşanmıyor. Hem 17 yaşında kız çocuğunun o saatte dışarıda kalması doğru mu? Ben o saatte kız çocuğunun başı boş sokakta dolaşmasını doğru bulmuyorum. Tiyatroya sinemaya gitsin, bar başka bir şeydir. Hem erken saatte yurda girince ders çalışmaya başlıyorlar. Biz de bu giriş saati uygulaması ile onları ders çalışmaya yönlendirmiş oluyoruz."



Ne diyeceğimi bilemedim cidden bir an.

Devlet yurtlarına giriş saatinin kızlar için 21.00 olduğunu bilmiyordum, yazık vallahi. Erkekler için giriş saati falan yok tabii. Erkek adam istediğini yapar çünkü.

Türkiye'deki yurt deneyimim Yeditepe Üniversitesi'nin yurtlarında geçirdiğim 3 aydan ibaret. Kaldığım sırada yurda giriş saati haftaiçi 24.00, haftasonu 01.00 idi (haftaiçi 23.00, haftasonu 00.00 idi ve itirazlar yüzünden sonradan birer saat uzatılmıştı yanlış hatırlamıyorsam). Yine de isteyen önceden haber verip geç gelebiliyor ya da hiç gelmeyebiliyordu ("Bilmemne konserine gideceğim" uydurmasıyla gece 3'te döndüğümü ya da var olmayan teyzemde kalacağımı iddia ederek başkalarının evinde kaldığımı hatırlıyorum çok kez). O sırada 17 yaşımı dolduralı birkaç ay olmuştu, İzmir'deki ailemle yaşarken hiç "Şu saatte evde ol" muhabbeti yapılmazdı, istediğim saatte istediğim şekilde (sarhoş vs) girip çıkardım eve, ve hiç bir laf edilmezdi. O yüzden bu geceyarısında yurda dönme, girişte sarhoş görünmemeye çalışma ve özellikle yurda alkol sokmama muhabbeti çok canımı sıkıyordu; bu duruma en fazla 3 ay katlanabildim ve eve çıktım zaten.

Bu giriş saatinin 21.00 olmasını aklım almıyor bile yani.

Genel müdür bir insanın açık açık bu kadar prehistorik zihniyette bir açıklama yapmasını hiç aklım almıyor hatta.

Kendisine laflar hazırladım:

- "9'dan sonra çarşı pazar kapalı zaten" diye bir şey yok. Bağdat Caddesi'ndeki Topshop'un o saatte gayet açık olduğunu hatırlıyorum mesela.

- Çarşı pazar kapalı olsa ne olur, o saatten sonra dışarıda olan herkes bara mı gidiyor?

- Hadi bara gitseler ne olur, bu "Erkek bara tabii gidecek, ama kız gidince orospu olduğunu ima edelim" türü zihniyetler benim cidden midemi bulandırıyor. Az önce yediğim pizzayı kusasım geliyor. 14 yaşımdan beri gururla düzenli olarak barlarda zaman geçiriyorum, geçireceğim de.

- Siz o giriş saatini koydunuz diye insanlar bara gidemez mi sanıyorsunuz? Hayatımda eve giriş saati sahibi olduğum son dönemler olan 14 yaşımdan hatırlıyorum ki, insan öğlen dışarı çıkıp bütün gün içip hoşuna giden insanlarla öpüşüp takılıp gayet akşam yemeği saatinde odasına dönmüş olabiliyor.

- Öğrencilerin %97'si ders çalışıyormuş yurtlarda, erken dönünce ders çalışmak zorunda kalıyorlarmış. Benim bildiğim yurtlarda öğrencilerin %97'si internette zaman öldürür, geri kalanı ders çalışır.

Bunları belirttikten sonra size İngiltere'deki yurt deneyimimden bahsetmek istiyorum. Buradaki ilk senemde yurtta kaldım. Okuduğum üniversitenin içinde 10 tane pub'ı ve 3000 kişilik gece klübü olan oha boyutta bir kampüsü vardı. Derslerden sonra, ders saatini beklerken ve ders çalışırken içerdi insanlar; hocalar ders sonrası discussion'ları okulun pub'larında yapar ve öğrencileriyle birlikte içerlerdi hatta. Daha sonra yurtta kalan ve aşırı sarhoş olanlar karanlıkta tek başlarına dönmesinler diye okulun güvenliği tarafından kapılarının önüne kadar bırakılırdı. Yurtlar zaten çok çılgın partilerin mekanıydı, her gece ya kendi evimizde ya da yan evlerden birinde mutlaka geç saatlere kadar süren bir parti olurdu. Mutfağında ağzına kadar alkol dolu bir dolap bulunmayan bir eve rastlamak mümkün değildi. Giriş çıkış saati diye bir şey ya da öyle şeyleri kontrol eden güvenlik görevlileri zaten yoktu, isteyen istediği saatte istediği halde (sarhoş, kafası güzel, sevgilisiyle birlikte vs.) gelirdi. Tüm bu parti ortamına rağmen herkes sabah tüm ciddiyetiyle dersine gider, ödevini yapar, derslerini geçerdi.

Üniversite anaokulu değil, o yaşa gelmiş insanlara karışılmamalı. 18 yaşını dolduranlar kız-erkek istediği saatte girip çıksın, 18 altı olanlar da ailelerinin yurda bildirdiği saatte gelsinler. Bu kadar basit. 21.00 nedir ya?!

Monday, 22 November 2010

you're a needy girl, i can tell when i look in your big brown eyes

Bugünlerde sıkıntıdan bütün zamanımı online dating sitesi OkCupid'deki testlerle geçiriyorum. Siteye üye olduğum 2 hafta içerisinde tanıdığıma hiç beklemediğim kadar sevindiğim insanlarla tanıştım, eşleştirme sistemleri oha derecesinde iyi çalışıyor (tek istisna bana Feminist Theory sınıfımdaki en uyuz olduğum kızlardan birini %80 bilmemne match olarak göstermesi).

Bugün siteden oldukça ilginç bir mail aldım:


Hayır, uydurmuyorum gerçekten.

Ve Google'dan edindiğim bilgilere göre bu mail'i herkese göndermiyorlarmış.

Kendimi çirkin hissettiğim bugünlerde bunu görmek beni çok mutlu etti.

Buna bakarken OkCupid'in sitedeki gay ve straight kullanıcılar arasındaki farklarla ilgili araştırmasına denk geldim (data kullanıcıların testlerdeki sorulara verdikleri cevaplar yoluyla toplanmış), çok ilginç şeyler var:

    straight women's same-sex desires:
  • 1 in 3 straight women has hooked up with another woman.
  • and of those who haven't, over 1 in 4 would like to.

Hmm.