Şu son 1 ayı her kendime zaman ayırdığımda, eğlendiğimde vicdan azabı duyarak geçirdikten sonra önümde tezimle ilgili yapacağım röportajlar dışında tamamen boş bir 1.5 ay olması çok acayip bir duygu. Neler yapsam diye düşünüyorum. Bath'a gitmek istiyorum bir. Bir de Brighton'ı özledim. Hatta şu anda "Paris'e gitsem mi ki?" diye bir soru geldi aklıma. Paris süper olur aslında, ama tek başıma olmak istemiyorum.
Son 3-4 günü tamamen interseks üzerine araştırma yaparak/yazarak geçirdim. İnterseksin 1001 çeşidi olduğunu, bazen koca insan olup çocuk sahibi olamadığınızı fark edene kadar interseks olduğunuzu öğrenmeyebileceğinizi öğrendim. Bu sabah korkunç derecede erken bir saatte okula giderken otobüste aklıma şu geldi: Ben kesinlikle cisgendered (hissettiği cinsel kimlikle biyolojik cinsel kimliği aynı olan yani trans olmayan, kısaca 'cis' ve hatta okunuşu da 'sis') bir erkekle birlikte olmam diyorum. Ama 'erkek' sınırını nerede çiziyorum? Trans bir erkekle birlikte olabilirim mesela. İnterseks biriyle de birlikte olabilirim. Ama cis erkekler, HAYIR. Onların beni iten yönü doğuştan sahip oldukları bir penisleri olması mı? Direk feromonları mı bana uyumsuz geliyor? Yoksa hetero erkekler olarak toplumun gay, trans ya da interseks insanlara (ve hatta kadınlara) yaptığı ikinci sınıf insan muamelesini hayatlarında bir kez bile tatmamış olmaları mı beni onlardan soğutan? Bilmiyorum. O yüzden interseks biriyle ne durumda birlikte olmazdım, bilmiyorum. Penisi olsaydı mı? Mikropenisi olsaydı mı? Karmaşık sorular.
Essaylerim zamanında bittiği için Ritalin'e ve genel olarak evrene teşekkür ediyorum.
Benimle Paris'e gidecek insan arıyorum.
No comments:
Post a Comment