Geçen hafta gittiğim sekiz günlük iş gezisinden yeni döndüm. Hem fiziksel, hem de ruhsal olarak beni çökme noktasına getiren; her gün gecenin geç saatlerine kadar çalıştığım ve 10 dakika olsun kendime zaman ayıramadığım; her an "sosyal" bir ortamda bulunmak zorunda kaldığım ve bununla baş edebilmek için her gün aralıksız alkol aldığım acayip bir sekiz gün oldu. Hala o çılgın haftanın yorgunluğunu üzerimden atmaya çalışıyor olsam da Kopenhag, Malmö ve Berlin'i ilk kez görmek, hem de bunu bedavaya yapmak süper bir şeydi.
Dönüşte o yorgunlukla nasıl bir kafadaydım artık bilmiyorum ama Heathrow'da uçaktan inince girdiğim tuvalette bir an önce pasaport kontrole gideyim diye acele ederken ve aynı anda Facebook'ta mesaj yazmaya çalışırken güzelim Blackberry'mi klozete düşürdüm. Evrene şükürler olsun ki hareketle çalışan otomatik sifon devreye girmeden telefonu klozetten almayı başardım ve hemen pilini çıkardım. Ve o panikle telefonu kurulayıp pilini geri takmak ve açmaya çalışmak gerizekalılığında bulundum. Telefon açıldığı gibi motor sesine benzer korkunç bir ses çıkarmaya başladı, hemen geri kapadım. Yakın zamanda internette okuduğum "Telefonunuzu suya düşürürseniz pirinçli bir kaba koyun" önerisi aklıma geldi, şehir merkezine ulaştığım gibi bir poşet pirinç alıp hepsini telefonun üzerine boşalttım. Daha alalı bir sene olmayan, pembe telefonumu çöpe atıp yerine siyah ve sıkıcı bir Blackberry alma fikrinden korka korka açmayı denedim ertesi gün telefonu, hiç sorunsuz çalışmaya başladı. Yani neymiş, telefonunuzu suya düşürürseniz anında pilini çıkarıp kurulamak ve daha sonra pirinçle dolu bir kapta en az 12 saat bekletmek işe yarıyormuş.
**
Londra Film Festivali bu hafta başladı. Dün BFI IMAX'te ilk festival filmim olan Gravity'i izledim. Görsel olarak hayatımda bu kadar büyüleyici bir film izlememiştim. Özellikle filmi İngiltere'nin en büyük ekranında en ön sırada üç boyutlu izlemek gerçekten uzaydaymışım, filmin içindeymişim izlenimi veriyordu. Üstelik yönetmen Alfonso Cuarón filmi bizzat sunmaya gelmişti.
Benim için yılın en iyi filmi bu olacak gibi.
Yarın festivale François Ozon filmi Jeune et Jolie ile devam edeceğim.
No comments:
Post a Comment