X ile buluştuğumuz andan itibaren o işin olurunun olmadığı benim için belliydi. Ne fiziksel, ne de karakter olarak çekici buldum ve aramızdaki elektrik sıfırdı. "Bu akşam başka türlü geçmez" diye düşünerek kendimi şaraba verdim, yemek boyunca bana attığı bakışları ve "Bir dahaki sefere de şuraya buraya gideriz" türü imalarını görmezden gelerek yemeği geçirdim. Bir şişe turuncu şarap ve 3-5 aperatif tabağı için 100 pound hesap geldi.
Hayatında hiç görmediği, bir kelime dahi etmemiş olduğu birini oldukça pahalı bir Fransız restoranına yemeğe çağırdığından X'in maddi durumunun yerinde olduğunu varsaymıştım. Yemek sırasında kızın garsonluk yaptığı, Londra'nın merkeze uzak bir semtinde dört kişiyle ev paylaştığı ve 100 pound'un onun için büyük para olduğu ortaya çıktı.
Onu bir daha görmek istemediğimi bildiğimden ve yemeği ödemesine izin vermemi yanlış anlayabileceğini düşündüğümden kendimi kötü hissettim. Ama maddi durumum onun kadar kötü olmasa da "Alman usulü yapalım" deyip bir akşam yemeğine annemin gece gündüz çalışarak kazandığı parayla 50 pound ödeyecek biri değilim. O yüzden yemek için X'e teşekkür ettim, eve giderken tekrar teşekkür edip yanağından öptüm ve bir daha görüşme tekliflerini geçiştirdim.
Maddi durumu iyi olmayan birinin bu kadar savurgan olmasına anlam veremedim. Cinsel bir beklentiyle böyle bir şey yaptığını sanmıyorum, belki de yalnızlıktan, bir "sevgili" bulma isteğinden, bilemiyorum. Ama o akşamdan beri bu durum aklıma geldikçe vicdan azabı çekiyorum. Öte yandan da içimde bir ses "Eğer parasını böyle saçma bir şekilde harcamak istiyorsa kendi bilir" diyor.
Çıkardığım ders: Seçici olmaya devam.
No comments:
Post a Comment