Bu aralar konserden konsere kosturdugumdan bahsetmistim. God-Des and She, ondan sonra Hunter Valentine derken gecen hafta abartisiz yedi yildir cilginlar gibi bekledigim The Knife vardi. Yorumlarindan gordugum kadariyla The Knife'in 2006'dan beri Londra'daki ilk konseri sehrin muzik tarihinde en bolunmus fikirlere neden olan etkinliklerden biriydi. Neredeyse tamami cogu insanin fazla deneysel buldugu ve begenmedigi son albumlerinden olusan setlist'i onceden gordugumden beni The Knife hit'lerinden olusan bir gecenin beklemedigini biliyordum (zaten o beklentiyle gidenler sikintidan kendilerinden gectiler) ama The Knife bu Shaking The Habitual turnesiyle tamamen ayri dunyalara gitmis.
Oncelikle gece alistigimiz gibi bir alt grup yerine seyircilere aerobik yaptiran drag queen kilikli bir insanla acildi. Isi iyice surreal yapan kisim ise bu insanin kapanmadan once Londra'da sabah aksam gittigim tek mekan olan First Out adli gay barin eski barmenlerinden biri olmasiydi (Facebook profilinde konsere gittigi yaziyordu, ama izleyici olarak gittigini sanarken kendisini sahnede o acayip kostumle gorunce koltugumdan dusuyordum neredeyse). Yarim saatlik aerobik seansindan sonra The Knife'in da aralarinda bulundugu dokuz kukuletali figur sahneye cikarak dini tarikat ayinlerini animsatan, bana nasil hissettirdigini kelimelerle ifade edemedigim bir sova basladi. Ardindan enstrumanlar sahneden kalkti, kukuletalar bir kenara firlatilip 80'lerde aerobik temali rengarenk likra kostumler ve banttan calan muzik esliginde bu dokuz kisi zaman zaman Turk folklorunu andiran garip bir sekilde dans etmeye basladi. Etrafimdaki insanlar "Bu ne boyle ilkokul merasimi gibi, o kadar para verdik canli bile calmiyorlar" seklinde homurdaniyordu o sirada. Muzik banttan calmaya devam ediyordu, mikrofonu elinde tutan ve dudaklarini sarkiyi kendi soylermis gibi hareket ettiren altin rengi taytli adamin agzindan Karin'in sesi cikiyordu, figurler birbirine o kadar benziyordu ki konser boyunca kimin Karin, kimin Olof oldugunu kimse anlayamadi sanirim.
Hayatimda izledigim en alisilmadik ve en mukemmel gosteri bittiginde ne ben, ne de cevremdeki insanlar sahnede kimin kim oldugunu kestirememisti. Internetten gordugum ve kulak misafiri oldugum kadariyla bazi insanlar hayran kalmis, bazilari nefret etmis ve buyuk cogunlugu ne dusundugunden emin olamamisti. Insana "konser" kavramini sorgulatan, "Canli muzik olmadan da konser oluyormus" dedirten acayip bir seydi. Daft Punk ve Depeche Mode ile beraber izledigim en mukemmel canli performanslar listemde ilk uce oturdu kesinlikle. Raging Lung'in canli klibini bulup paylasmak cok istedim, ama bulamadim, o yuzden size NME'nin foto alti yorumlara hasta oldugum foto galerisini getirdim:
http://www.nme.com/photos/in-pictures-the-knife-play-camden-s-roundhouse/307398/1/1?utm_source=twitter&utm_medium=social&utm_campaign=cigs
Raging Lung demisken, bu aralar Daft Punk'in Get Lucky'si ile birlikte manyak gibi dinledigim bir sarki kendisi. Ozellikle ortalarinda duyulan acayip nefesli calgiya bayiliyorum (dorduncu fotoda goruluyor). Mutlaka dinlenesi.
No comments:
Post a Comment