Sabah evde sıkılmış otururken sinemaya gitmeye karar verdim. Londra Film Festivali gösterimleri arasında son dakikada bilet bulunabilen filmlerden ilgimi çeken tek film Compliance oldu. Filme inanılmaz ama gerçek bir olayı konu aldığından başka bir şey bilmeden girdim. İzlemek isteyenlere spoiler vermemek için olan bitenden bahsedemiyorum; ama benim için "Yok artık, amma enayi insanlar var" dedirten trajikomik bir şekilde başlayan film, gittikçe şoke edici bir hal aldı. Kolay rahatsız olan biri değilim ve birkaç rahatsız edici sahneden bahsetmiyorum. Abartısız, ilk 15-20 dakikasından itibaren filmi sürekli bir tiksinme/şok karışımı ifade ve "Nolur, lütfen tahmin ettiğim şey olmasın" düşüncesiyle izledim (ve tabii ki aklıma gelen ne varsa kızcağızın başına geldi). Dört yıldan fazla süredir İngiltere'de yaşayan, çok sık sinemaya giden ve İngiliz toplumunu blasé bilen biri olarak ilk kez bu ülkede birilerinin filmi yarıda bırakıp sinema salonunu terk ettiğine şahit oldum. Öyle 3-5 kişi de değil, salonun yarısı boşaldı.
Heyecanla tavsiye mi etsem, asla izlemeyin mi desem bilemiyorum. İzleyeceğim filmleri seçerken 1- filmin bana ufak tefek alakasız bilgiler de olsa yeni bir şey katıp katmayacağına, 2- beni kafa yormaya değer bir konuda düşündürüp düşündürmeyeceğine bakıyorum. Bu iki şartın birine sahip olmayan bir filmi izlemek bana zaman kaybı gibi geliyor. Compliance'ın bana kattığı tek şey "Bazı insanlar ne kadar aşağılık, bazıları ne kadar beyinsiz" diye düşündürmek oldu, bunun da kime ne artısı olur bilmiyorum, ama saatlerdir hala filmin etkisinden çıkamadıysam demek ki gördüğüme değmiş.
İzler misiniz, izlemez misiniz siz karar verin. Ama izlemeyecekseniz bari senaryonun özetini bulup okuyun. Böyle bir şeyin gerçek hayatta nasıl defalarca kez yaşandığını insanın aklı almıyor.
No comments:
Post a Comment