Tuesday, 10 April 2012

i want to be the clay in your hands

15-16 yaşından beri dinlemediğim şarkılardan oluşan en emo playlist'imi arşivimin tozlu köşelerinden çıkarıp sabahtan akşama dinler oldum bugünlerde. Türkçe'ye çevrilse arabesk ötesi olacak olan o acıklı, duygu seli kıvamındaki şarkı sözlerini tüm ruhumda hissediyorum. Emo neden sadece ergenlere hitap eden bir şey değil, o sözleri nasıl 30 küsür yaşında koskoca adamlar yazıyor anlayabiliyorum artık. Aşk böyle bir şey.

Üyesi olduğum forumların birinde birilerinin 2009 tarihli evlilik fotoğraflarına denk geldim dün. Daha sonra evlenmelerinden 5 ay sonra taraflardan birinin eşinin en yakın arkadaşıyla birlikte olmaya başladığını ve bu yüzden ayrıldıklarını öğrendim. Aldatılan tarafın "Filmlerin, kitapların, şarkıların bizi var olduğuna inandırmak istediği o masalsı, mutlu sonla biten aşk aslında yok" yazdığı bir post'u okudum. Birkaç hafta önce olsa kendisine tüm kalbimle katılırdım. Ama şu anda demek istiyorum ki, "Yanılıyorsun."

Ergenliğim sona erdiğinden beri öyle bir aşkın olmayabileceğine ya da benim o kadar korkusuzca onu hissetme yeteneğim olmadığına inanmaya başlamıştım. Ne ona yakın bir şeyler hissetmiştim, ne de çevremde öyle bir aşk görmüştüm. Kıskançlıkla ya da sahiplenmeyle en ufak bir alakası olmayan; tamamen saf olan bir aşk. Karşınızdaki insana konuşmasına ihtiyaç duymayacağınız kadar, ne kadar klişe gibi görünse de bakışlarınızla anlaştığınız kadar bağlı olduğunuz, bir ay sonra bile istisnasız her görüşünüzde ilk kez gördüğünüz andaki gibi midenizde kelebeklerin uçuştuğu, dudaklarından hafifçe öperken bile içinizin heyecandan taklalar attığı, yüzüne her baktığınızda "O kadar güzelsin ki" diye düşündüğünüz, hayatınızın abartısız her anını ele geçiren ve sizi başka şey düşünemez hale getiren bir aşk gerçekten var. O yüzden, evet, sen, yanılıyorsun.

Bir insanla en ufak bir utanç ya da korku duymadan en sevdiğiniz reality şovlardan mum ışığında yemeklere, cinselliğinizin en karanlık köşelerinden çocukluğunuzun unutulmuş anılarına kadar *her şeyi* paylaşabilmek ne kadar güzel bir şey anlatamam. Şahsen bir kadeh Gewürztraminer ve Mineral-Gloria eşliğinde şu post'u yazdığım sırada mutluluktan kendimden geçer haldeyim. Böyle bir şeyi hak etmek için ne yaptım bilmiyorum, ama hayatımın bu kadar erken bir döneminde karşıma son derece emin bir şekilde ruh eşlerimden biri diyebileceğim bir insan çıktığı için çok şanslı ve kutsanmış hissediyorum.

İçim dışarı fışkırmak istiyor şu anda, o kadar çok şey hissediyorum desem, would it make sense?




Glory is a silent thing.

No comments: