Tuesday, 21 February 2012

three blind mice

Pazardan beri Londra'da hava güneşli. Üç gün arka arkaya güneş bu mevsimde ve bu kentte çoook nadir bir şey, ve dediğim gibi, insan gerçekten öyle bir havada evde oturunca günü boşa harcamış hissediyor. Perşembeden itibaren her gün aralıksız evden çıktım ve bu benim için inanılmaz karakter dışı bir olay. Süper bir yerde yaşıyorum, bunun tadını çıkarmak istiyorum. Bir tane de bir ay boyunca bana çoğu restoranda %50 indirim sağlayan kartım var. O yüzden her gün akşam üstü falan süslenip dışarı çıkıyorum, Thames kenarında bir yere oturup şarap eşliğinde yemek yiyorum. Bu yemeklerin her birinin pound'un coşması sayesinde 60TL'ye denk geldiği ve bunu her gün yaptığım düşünülürse, bir an önce iş bulmam süper olabilir.

Tren indirim kartımı yeniledim. İş bulana kadar bol bol gezmek istiyorum. Gezilerime pazartesi Oxford'a giderek başlamayı planlıyorum.

Bugün her salı gittiğim bara gittim yemekten sonra. Ev modundaydım, ama evde oturmamak ve sosyal olmak için zorladım kendimi. Sosyal olmak dediğim de, sosyal bir ortama girip tek başıma takılmak. Daha fazlası harcamak istemediğim kadar büyük bir efor gerektiriyor. Neyse, koltuklarda yer bulabilmek için özellikle erken gittim. Sonra biri masamın diğer ucuna oturdu, yemek yiyip kalkacağını söyledi, bir şey demedim. O yiyip kalkana kadar masayı 10 tane falan arkadaşı işgal etmişti. Masadan kalkmama bile izin vermeyecek şekilde dört bir yanımı sardıkları yetmezmiş gibi, bana bir tek kelime bile etmediler. İnanılmaz derecede daraldım, programın başlamasını beklemeden çıktım.

Bazı insanlar çok görgüsüz. Tokatlamak istiyorum.

No comments: