1 aydır the Hangover Türkiye'ye gelsin ve yeniden izleyeyim diye bekliyordum, dün geldi sonunda. Bu kadar yerlerde yatmamıştım daha önce hiç bir filmde, tavsiye ederim. Ama faggot kelimesini şapşal, fuck off'u da basın gidin diye çevirmeleri beni benden aldı. Trafikte, futbol maçlarında birbirinin anasına küfreden Türk toplumu ibne ya da siktir git denince offensive bulacak değil herhalde. Komik.
İngiltere'den aldığım duyumlara göre Sacha Baron Cohen'ın yeni filmi Bruno (Brüno?) da komik ötesiymiş. Türkiye gösterim tarihi 14 Ağustos.
Dün 1 saatte otomatik vitesli araba kullanmayı öğrendim tamamen, sadece İngiltere'ye gidip trafik kurallarını öğrenmem ve ordaki trafiğe alışmam kaldı ehliyet almam için. Otomatik vites gibi mega eğlenceli birşey varken insanlar neden manuel vites kullanıyor hala bilmiyorum.
Rachelle LeFevre yeni takıntım. Bilmeyenler için Twilight'daki Victoria oluyor kendisi. Önceki hayatımda celebrity stalker falandım bence ben, eminim. Ayrıca kızıllara tapıyorum.
Çeşme'ye gidiyorum birazdan, akşam Otto Alaçatı'da Crazy P'ye gidecek olan var mı? Alaçatı'yı, Çeşme'yi, İzmir'i seviyorum.
En straight, en tiki kızlar bile convert edilebiliyormuş ayrıca İzmir'de, öyle duydum ben :) Z'ye öpücük kocaman.
In this town all streets lead to sea
All girls and boys leave by A.M. 3
In this town all the rooftops glimmer
In this town all the rooftops glimmer
All the engines stop and you hear the silence of your lover
In this town we have no sympathy
We have no sympathy
No comments:
Post a Comment