Sunday, 28 December 2008

beware of the plastics

İzmir'e adımımı atana kadar son derece sakin ve rahat olan hayatım yine anksiyete krizleriyle doldu. Kendimi yabancı hissediyorum buraya, her an sanki kötü birşeyin olmasını bekler gibi diken üstündeyim, telefonuma bakmıyorum bilerek, nete girdiğimde biri uyuz bir laf edecek diye bekliyorum. Bunun nedeni de Alsancak'ta aşırı içtikten sonra ağzıma geleni söylemem sanırım, ve aslında aklımdan geçmeyen şeyler oluyor bunların bir kısmı. Yani hakkınızda kötü bir laf etmişsem, yaptığınız bir davranışa sinir olmuşumdur ve bu minik uyuz olma derecesi alkolle büyüyerek aslında söylemek istemediğim şeylerin ağzımdan çıkmasına neden olmuştur, üzerinize alınmayınızdır, üzgünümdür. Ama İzmir'de insanlar gerçekten bir garipler sanki ya, ya da ben mi yıllardır yanlış bir çevreye dahilim, bilmiyorum da, normal insan yok gibi sanki. İstanbul'da yaşarken insanları anlayabiliyordum en azından, kankasının eski sevgilisine yavşayanın da, sadece nickiyle tanıdığı insanlar hakkında "şöyle mal, böyle gıcık" lafı edenin de zihniyetinde mantık bulabiliyordum hoşuma gitmiyor olsa bile. Ama burada Hometown'da tek bir Cuma gecesi geçirdikten sonra o gece o küçücük mekanda bulunan insanların yarısının amacı ya da niyeti nedir en ufak bir fikrim yok. Asla ukalalık ya da buradan-gitti-götü-kalktı olarak anlaşılmasın, "sana ne ki" demekte de haklısınız, ama uzun zaman önce iyi kalpli, iyi niyetli ve hepsinden de öte "samimi" olduklarını bildiğim insanların şimdi garip bir ortam çocuğu maskesiyle dolaşıp insanlara burun kıvıran duygusuz varlıklar haline gelmiş olmaları üzücü bir durum bence. Bunu o kişilerin yüzüne söylemek yerine buraya yazıyor olmamın nedeni ise, daha önce defalarca kırıcı olmadan ve yanlış anlaşılmadan bunu onlara ima etme denemesinde bulunup başaramamış olmam. Bunun beni ilgilendiren yanı ise hem hakkımda konuşuluyor olduğu şüphesi, hem de eskiden adam gibi oturup konuştuğum insanların artık adından başka şeyini bilmediğim yabancılar haline gelmiş olması. Kusura bakmayın, "sinir bozucu olacak derecede götünüz kalktı ve sadece ben değil, arkadaş grubunuz dışındaki herkes malesef böyle düşünüyor"un kibarcası nedir bilmiyorum, kimseye karşı da kötü bir niyetim ya da düşüncem yok, sadece dışarı çıktığımda birine selam verip gülümserken samimi olduğunu hissedebilmek istiyorum karşımdakinin, insanların böyle kendilerine ukalalık ve umursamazlık enjekte etmek zorunda hissetmeleri bana çok yanlış geliyor. Ne siz sandığınız kadar önemlisiniz, ne de ben öyleyim. Gazi Kadınlar Sokağı'na en yeni cicilerinizle adımınızı atarken iPodunuzda duyuyor olduğunuz ve podyumvari gösteriş yürüyüşünüze eşlik eden müziği sadece siz duyuyorsunuz, başka hiç kimse değil. Başka kimse sizi o kadar önemsemiyor, Alsancak ortamındaki kendini en kayda değer insan sanan yüzlerce insandan birisiniz sadece, hepimiz öyleyiz, kimse kendini sıradan görmüyordur eminim özünde. En kimsenin bilmediği grupları bilmek ya da kimsenin giyemediği şeyleri giymek, abuk subuk şeylerle kafa doldurmak, çevrendeki herkesten farklı ve üstün olduğuna inanmak, kendi ulaşmış olduğun noktayı çevrendeki zavallıların ulaşması gereken ancak henüz ulaşamamış olduğu en son nokta olarak görmek, en süper görünüşlü insanlarla arkadaş olmak ya da Alsancak'ta yürürken herkesin sizi tanıdığına inanarak içten içe egonuzu beslemek aslında bir işe yaramıyor. Ne bir işe yarıyor bunu bilmiyorum, ama gerçekten olduğun insanı gösterebilmenin riskini alabilmek çok daha değerli bir davranış olmalı kesinlikle. Dediğim gibi, son derece iyi niyetle yazdığım bir geçmişe dönebilme çabası bu, hepiniz eskiden bir şekilde hayatımda olan biteni paylaşacak değeri verdiğim insanlardınız çünkü. Neyse.

Yarın ayağıma röntgen çektirmeye hastaneye gidiyorum, büyük ihtimalle kırık olduğunu söyledi doktorum. 2 ay kırık ya da çatlak bir kemikle gezip fark etmemiş olmak da bir başarı.

No comments: